7. bölüm
Holinin adamları tarafından dövülen biggie hastanedeydi. Çen sürekli arayıp duruyordu. Çen de ne aptaldı, her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Eğer plan istediği gibi gitseydi biggie holinin parasına konacaktı. Ama Fenerbahçe misali kötü gidebilecek her şey kötü gitmiş, koca bir servet elinden kayıp gitmişti. Hastanede işi biten biggie evine gitti, pasaportunu aldı. Almanyaya gidip bir müddet ortadan kaybolacaktı. Zavallı çen onu sevdiğini falan sanıyordu…..
Akşam eve giden kero şen şakraktı. Eve yaklaştığı sırada alcatraza nasıl bir açıklama yapacağını düşünüyordu. Alcatraz kesinlikle bu evliliği onaylamazdı, bir de yeni boşanmış biriyle hatta daha bugün boşanmış biriyle. Neyse bi yolunu bulurum diye düşündü. Alcatraz henüz gelmemişti. Halbuki hep alcatraz gelmiş ve yemeği yapmış sofrayı kurmuş olurdu. Kero pek yemek işini beceremezdi. Alcatraz keronun yaptığı yemekleri ‘nimet israfı’ olarak görüyordu. Neyse sevgimi de katıp bir şeyler yapayım diye mutfağa girdi. Ne kadar erzak varsa kullanıp 2 saatin sonunda bir yemeğimsi yapmayı başarmıştı. Normalde kero yemek ayrımı yapmaz ne bulsa yerdi. Ama bu yaptığı şey yenecek gibi değildi, kero bile yiyememişti. Hemen çöpe atıp makarna yapmaya karar verdi. Yaklaşık bir saatin sonunda yaptığı makarna biraz sertti ama yenebilitesi vardı. Mutfağı dağ gibi bulaşık kaplamıştı. Bulaşık yıkamayı da beceremezdi, aman ben yemeği yaptım bulaşığı da alcatraz yıkasın dedi. Bu düşünceler arasındayken saate baktı epey geç olmuştu. alcatraz hala gelmemişti. Hiç böyle yapmazdı halbuki diye tam endişelenecekken alcatraz geldi. Alcatraz gülerek ‘naber kero’ dedi. Oldukça neşeli olduğu sesinden belliydi. kero hayret ediyordu. Alcatrazı ilk defa gülerken görüyordu, vay be alcatrazın da dişleri varmış diye geçirdi içinden. Hazır bu kadar neşeliyken seni örseleyemez fırsat bu fırsat kero dedi kendi kendine. ‘biraz konuşabilir miyiz’ dedi ve holiyle evlilik planlarından bahsetti. Alcatraz şaşırmıştı. Kero her gün evlenmeye karar veriyordu ama aday adayı bile yoktu. Bu sefer bir isimle gelmişti. Enteresan dedi içinden. ‘sen bu holiyi seviyor musun’ diye sordu. ‘evet’ dedi kero tereddüt etmeden. ‘madem gençler birbirini sevmiş verdim gitti o zaman’ dedi ve keroya sarıldı alcatraz. Kero şaşkındı, gençler demiyeydin iyiydi dedi içinden ama bu küçük ayrıntıyla anı bozmak istemedi. Alcatraza bişey olmuştu. Ama her ne olduysa çok iyi çok güzel olmuştu, zamanlama bu kadar harika olabilirdi.
Pluviofil eve geldiğinden beri alcatrazı düşünüyordu. Bugün kahramanı olmuştu resmen. Başından beri sürekli ona çemkiren, huysuz, suratsız adam gitmiş yerine pamuk gibi, düşünceli, koruyup kollayan bir beyefendi gelmişti. Pluviofil uzun zamandır kendini bu kadar iyi hissetmemişti. İyi ki dedi, iyi ki bugün kapkaççılara yakalanmışım…. Huzurla yatıp uyudu ve tüm gece rüyasında alcatrazı gördü..
Oggy holiye annesini soruyordu akşam yemeğinden beri. Annesinin bir avrupa gezisine çıktığını söyleyip geçiştiriyordu ama oggy sürekli soruyordu. Bu çocukta anlama güçlüğü mü var yoksa inandırıcı mı gelmiyor dediğim anlamıyorum ki diye aklından geçirdi. Yeni bir evliliğe yelken açacaktı. Heyecanlı falan değildi. Epeydir evlenmemiş olmanın pasıydı sadece.. keronun şu tapınak hakkında söyledikleri geldi aklına. ‘hayatının sonuna kadar ayrılmadan mutlu uzun bir birliktelik, aşk ve bereket tanrıçası diyordu bunları’ diye geçirdi aklından. Tam o sırada kafasında bir ampul yandı ve mutlu bir şekilde mışıl mışıl uyudu.
Mahmut o gün olanları düşünüyordu. Her şey açığa çıkmıştı. Bir nebze rahatlamıştı ama holinin yüzüne nasıl bakacağını düşünüyordu. Bir de gidip evleneceği kıza aşık olmuştu. Allahım ben nasıl bir girdabın içindeyim böyle diye düşünürken aşkını kalbine gömmeye karar verdi. Holi ile ilişkisini düzeltecek, keroya da yan gözle bakmayacaktı. Holi annesinden dolayı mahmuta da çok değer veriyordu. Bugün yaşanılanlara takılı kalacağını sanmıyordu holinin, bir müddet sonra ben de unutur, alışırım ve utancım geçer diye düşündü ve yatıp uyudu.
Çen hiç uyumamıştı. Tüm gece bu pis ve rutubet kokan evde tavanı izlemişti. Biggieye ulaşamıyordu hala. Kandırıldım diye düşündü içinden. Hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçmişti. Bu ışıltılı hayatı o seçmemişti. Küçükken üvey babasının dayağına ve tacizlerine maruz kalmıştı. Üvey babası dinamicke bulaşmaya başlayınca kardeşini de alıp evden kaçmıştı. Kardeşini okutabilmek için türlü türlü işlerde çalıştı. Sokaklarda kaldı, köprü altlarında yattı. Yeri geldi pavyonda şarkı söyledi, yeri geldi temizliklere gitti, pazarda iç çamaşırı sattı. Ama hiç utanmadı, çünkü çalışmak ayıp değildi. En sonunda holinin şirketinde işe başladı. Artık sigortalı maaşlı bir işim var diye seviniyor işine bakıyordu. Ama holinin niyeti bozuktu. Aklına girdi çenin. Çen de artık yıllardır yaşadığı bu sefaletten bunalıp kendini akışa bıraktı. Holi ile evlendiler. Holiyi sevmiyordu, ama yıllardır her ikisi de ideal ve mükemmel çift imajı çizmek adına harika rol yapıyorlardı. Holiye artık katlanamıyor, görmek dahi istemiyordu. Ama alıştığı bu lüks hayatı bırakmak da öyle kolay değildi. Her ne yaptıysa bir daha geçmişe dönmemek adına yapmıştı. Çenin en büyük korkusu sefil hayatına geri dönmekti. Korktuğunun başına gelmesi kaçınılmaz galiba diye düşündü… acilen bir şeyler yapmalıydı. Oggyi aramıştı ama evdeki dadı sürekli uyuduğunu söylüyor oğluyla görüştürmüyordu. Ne yapacağını bilememişti. Ben yıllar evvel nasıl dayanmışım, şu an büyüdüm ama o kadar güçlü değilim diye geçirdi içinden ve bir müddet daha hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti... Sonra birden yataktan kalktı, aynanın karşısına geçti. Gözyaşlarını sildi ve ‘sen çen çelebisin, her zaman bir yolunu bulursun’ dedi…..
Sabah erkenden restorana gelen holi Keroya ‘haydi tapınağa gidiyoruz’ dedi. Kero çok mutlu oldu, çift hemen yola koyuldu. Arabada holi ’iyi ki karşıma çıktın kero’ dedi. ‘sen olmasaydın böyle bir efsaneden haberim olmayacaktı’ diye ekledi. Kero holiye sarıldı. Tapınağa varmışlardı. Holi bagajdan bir valiz çıkardı. İçinde sahip olduğu tüm tapular, banka hesap cüzdanları, şirket hisseleri, elmasları, altınları, holosko artı bir miktar parası ve daha bir sürü şey vardı……. Bunun ne olduğunu sordu kero. ‘aşk ve bereket tanrıçasının efsanesi doğruysa sahip olduğum şeylerden ayrılmadan ölene kadar yaşayabilirim diye düşündüm. O yüzden önce bu valizle tapınağa çıkıcam, sonra da gelip seni alıcam’ dedi. Ne kadar da geçim ehli bir bey diye aklından geçiren kero ‘tamam’ dedi gülümseyerek ve holiye sarıldı. Holi valizi aldı ve basamakları tek tek çıkmaya başladı. Sabahın erken saatinde yerler çiy dolayısıyla biraz kaygandı ama holi aldırış etmedi. 98. Basamağa geldiğinde kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Kero da heyecanla aşağıda onu izliyordu. Son basamağı da çıktıktan sonra arkasını döndü ve aşağıdaki keroya el salladı. Holi başarmıştı valizi düşürmeden tapınağa kadar çıkarmıştı. Çok mutluydu. O sırada gözüne gelen güneş yüzünden bir an sendeledi ve valiz elinden kayıp merdivenlerden yuvarlanmaya başladı. Holi panikledi ve valizin arkasından koşmaya başladı. O sırada ayağı burkulan holi kaydı ve yuvarlanarak merdivenlerden düştü. Adeta bir semazen gibi merdivenlerden yuvarlana yuvarlana geliyordu aşkütellası keronun. Kero donakaldı ne bağırabiliyor ne bir adım atabiliyor ne de ne yapacağını bilebiliyordu... Bu düşüncelerinin arasında en sonunda ayaklarının dibine düşen holiyi gördü. Holi baygındı, uyandırmaya çalışıyor bir türlü uyanmıyordu. İşte o an kero çevresinde toplanan kalabalığa bağırıp ambulans çağırmalarını söyledi. kero holiye sarılıp ağlıyor çaresizce yardım bekliyordu..........