Yasak Greyfurt

pumpkin

kabaktan dönenin kaşığı kırılsın
Elmas Üye
Katılım
7 May 2020
Mesajlar
10,113
Tepki puanı
2,225
Puanları
113
Konum
Kreş
Cinsiyet
Kadın
4858C75B-D1C5-42EC-B95D-A7606B0CCA58.jpeg





1. bölüm

Kerolayn tüm hayatı boyunca hayallerindeki sarı kafayı bulma aşkıyla yanıp tutuşan aklı beş karış havada bir genç kızımızdır. Kardeşi alcatraz ile yıkık dökük bir binada kıt kanaat geçinmeye çalışmaktadırlar.

Keronun çalıştığı restorana hep evli çiftler gelmekte, o da hep hayran hayran onları izlemektedir… Çalıştığı restoranın devamlı müşterilerinden chen ve kocası holyspectre ara sıra restorana gelen favori çiftidir. Kero o çifti her gördüğünde onları hayran hayran izlemekte, restoranın en güzel masasını hep onlara vermekte bazen de ekstra ikramlarda bulunmaktadır…

Bir gün (keronun hayatının sonsuza dek değişeceği gün olacağından o an henüz habersiz olduğu gün) yine chen restorana gelir. Ama bu defa yanında holy yoktur. Keronun suratı düşer, onun favori ve siyam ikizi gibi dolaşan çifti nasıl olur da ayrı gayrı takılmaktadır. Yüzünden endişesi okunan keronun durumu chenin gözünden kaçmamıştır. Keroya ‘ne oldu sana yüzünden düşen bin parça’ der. İçinden de kocamda gözü var onu yanımda göremeyince beni beğenmedi tabi haspam diye geçirir… kero bi an panikler yüzü kızarır ‘be-ben iy-iyiim efendim’ diye ağzında lafı geveler. Chen bir an keroda bir yakınlık hisseder ve onu masasına davet eder. Bir an çekinen kero gözleriyle restoran müdürü bel farı arar göremeyince rahatlar ve isteği geri çevirmeden masaya oturur. Chen ‘ben lafı dolandırmayı sevmem, zaten hayırlı işlerin de bekletilmemesi gerektiğine inanırım’ der ve bir anlık uzunumsu kısa bir sessizlikten sonra derin bir nefes alarak sözüne devam eder ‘kocama nasıl baktığını gördüm…’ kero kıpkırmızı olmuştur. ‘de-derken e-efendim a-anlayamadım .s.s’ der. Chen ‘bırak şimdi inkar kısmını, sana kızgın değilim bilakis holyye benden ziyade senin gibi zeki güzel aklı başında mükemmel bir insanın daha çok layık olduğunu düşünüyorum’ der. Keronun aklında o an kemal sunalın ne diyo bu repliği halay çekmektedir. ‘derken’ demekle yetinir. Chen ‘ben artık yaşlandım, holy beni zaman zaman aldatıyor hissediyorum ve bu kadınlık gururumu zedeliyor ancak elimden bir şey gelmiyor, kurtlar sofrasından kocamı uzak tutamayacak kadar yaşlandım. Bu yüzden de en azından benim seçeceğim güzel bir kızla baş göz edebilirsem belki içim rahat ederek göçer giderim bu dünyadan….’ der. Kero sağa sola bakmaya başlar hararetli bir şekilde bir şey arar. Chen sorar ‘ne arıyorsun’ ‘kamera’ der kero…. Gözlerini belerten chen bu salak kızla da işimiz var diye aklından geçirirken en güzel ve ikna edici ses tonuyla konuşmaya başlar. Ve üniversiteyi kazandığı günden beri onu evermeye çalışan annesinin bilinçaltının derinliklerine ektiği bastarılamaz evlenme tohumları bi anda tekrar ortaya çıkar ve chenin onu ikna etmesi uzun sürmez….

Restorandan 1 saat sonra

Restorandan ayrılan çen deniz kenarında yürümektedir. Yanına bir adam yaklaşır aralarında en az 2 metre vardır. İkisi de denize bakarak konuşmaya başlarlar. ‘ne olacağız biz’ der adam. Çen ‘aklıma mükemmel bir fikir geldi ve bugün onu hayata geçirdim’ der ve en sinsi en kötü kahkahasını atar…………

Restorandan 1 saat sonra

Kero yolda seke seke yürürken evini geçtiğini fark eder.. kalbi yerinden çıkacak gibi hisseden kero baktığı her yerde holyi görmektedir…. Karnında kelebekler uçarken dolmuşa biner ve evine gider. Sevgi pıtırcığı olmuş yetişkin bir keronun etrafına saçtığı enerjiyi anında fark eden alcatraz ‘hayırdır yine kime aşık oldun’ der. Kero gülerek ‘naalakası var alcatraz sen de, bahar geliyo onun enerjisi dolmaya başladı içime’ der. ‘ne baharı bacım sen neyin kafasını yaşıyon kara kışın ortasında gelen doğal gazı nası ödüycez diye doğal gaz rezervi bulmaya çalışıyorum ben sen ne diyorsun. Bu arada aramızda kalsın kimseye söyleme bizim evin altında doğalgaz var, yarın kazmaya başlıcam baret maret al gel yarın hem kazar hem ısınırız’ diye cevap verir alcatraz. Yine walter bishop edasıyla melih gökçek rüyalarına daldı diye düşünür kerolayn ve omuz silkerek odasına gider…. Bütün gece rüyasında holy’i görür….

Restorandan 1 saat sonra

Pluviofil iş çıkışı fark ettiği iş arkadaşı alcatraz hakkında düşünmeye başladı. Çok dik kafalı, kendi dediğinden başkasını dinlemeyen, sorduğu hep bi saçma sapan görünümlü mantıklı sorularla işlerini sorgulatan bu iş geliştirme uzmanına çok sinir oluyordu. Bazen patron o muydu yoksa alcatraz mıydı karıştırdığını fark etti ve yarından itibaren hayatı ona zindan etmeye karar verdi…


2. bölüm

Holy yeni çıkaracağı holyphone’un satışa çıkacağı günü belirlemiş olmanın verdiği mutlulukla daldığı düşüncelerden, çalan telefonda chen in adını görerek sıyrıldı. Chen onu kutlama için eski ortağı bel farın restoranına davet etti. Restorana gittiklerinde onları kapıda kerolayn karşıladı. ama bugün keroda bir farklılık vardı adeta gözlerinin içi gülüyordu. holy ile birkaç saniye göz göze geldiler holy de ona gülümsemişti. kero içinden ‘yemin ederim bu adam bana aşık inanmazsanız aha gözlerine sorun’ dedi. chen de sinsi sinsi bu ikiliyi izliyordu daha sonra kero onlara masalarına kadar eşlik etti ve favori çiftini iç geçirerek yalnız bıraktı. Chen ‘ne kadar sevimli tatlı güzel bir kız değil mi seni görünce gözlerinin içi gülüyor’ dedi. ‘Anlamadım’ dedi holi. ‘Geçen geldim suratı beş karıştı bugün seni gördü yüzünde güller açtı’ dedi. Holy yorum yapmadı. Restorandan çıkarken çen keroya ‘salı lansmanımız var sen de gelsene’ dedi. ‘Tabi seve seve’ dedi kero gülümseyip yaptıkları planı hatırlayarak.. holy chenin bu davetine anlam veremedi.

Restorandan 1 saat sonra

Holy yeni çıkaracakları telefonun lansman programının üstünden geçiyordu. Ama aklı orada değildi. Restoranda çenin kero hakkında söylediklerine aklı takılmıştı. Çen ne demek nereye varmak istemişti. Çen ile 8 yıllık bir evlilikleri vardı. Chen holynin 8. Eşiydi. Holynin eski evlilikleri kısa sürmüştü ve nafakasız kurtulmuştu. Diğer eşlerinden kızları küboo ve döngüsel onlarla yaşıyordu. Tüm eşleri içinde en nefret ettiği chendi. Ama öylece boşanamazdı. Oggy vardı… veliahtı… yine de Çenden boşanmayı isterdi ama chenin nası anasının gözü olduğunu bildiğinden donuna kadar alacağını biliyordu. paralarını daha çok sevdiği için hiç de sevmediği bu kadına katlanmanın daha mantıklı olduğunu düşünüyordu.

Restorandan 1 saat sonra

Alcatraz ve pluviofil yine harlı bir tartışmanın içine girmişti. Pluviofil bir şeyler söylüyordu ama alcatraz onu duymuyordu. Akşama yapacağı doğalgaz kazısının koordinatları kolon altına denk geldiğinden nasıl bi çözüm bulması gerektiğini düşünüyordu ama bulamıyordu. Zaten temeli delmek için üç gündür kafa patlatmıştı. Bi de kolon işin içine girince vazgeçti. Derin bir nefes verirken omuzları düştü pes ediyorum diye mırıldandı. Bunun üzerine pluviofil ‘bugün söylediğin en ve tek mantıklı şey’ dedi. Birden alcatraz pluviofilin suratına anlamsız boş bir bakış attı ve ‘tamam pluviofil hanım bundan sonra siz ne derseniz o, ne işinizi geliştiririm ne işinize karışırım beni benimle bırakın bi salın artık’ dedi. Pluviofil birden bocaladı. Alcatrazı ilk kez geri adım atarken görmüştü. Haliyle ne diyeceğini bilemediğinden ‘çıkabilirsin’ dedi. Alcatraz da çıktı. Herkes sigara molasına çıkmıştı o da sabahtan kalma, yaparken yanında zeytin sadece bulundurulmuş olan zeytinli poğaçasını alarak aşağıya indi. Kedicikleri toplanmıştı. Onları besledi, konuştu dertleşti derken kafasını kaldırdı, pluviofil onu izliyordu. ‘Buna da karış’ dedi içinden ve sinirli bir şekilde işinin başına döndü.
Pluviofil ile alcatraz arasında tuhaf bir şey vardı. Halbuki daha dün ona hayatı zindan etme yeminleri etmiş tüm gece kafasında bir sürü senaryolar üretmişti ama iş o noktaya geldiğinde ona kıyamıyordu. Hem nefret ediyor hem de ne onu üzgün görmeye ne de alcatrazın yokluğuna katlanabiliyordu. Birden kalbi sıkıştı, allahım bu da neyin nesi diye içinden geçirdi…..

Restorandan 1 saat sonra

Chen biricik kardeşi dinamicki aradı ve buluşmak istedi. Yarım saat sonra buluştular. ‘Sanırım ben holyden ayrılcam’ dedi. O sırada taze sıkılmış portakal suyundan bir fırt çekmekte olan dinamick ağzındakileri fışkırtarak çıkardı. Boğulma tehlikesinin atlatılmasının ardından kendine gelen dinamick ‘abla saçmalama ne demek holyden ayrılcam sen ağzından çıkanı kulağınla duyuyor musun’ diyerekten ablasına çemkirdi… ‘beni aldatıyor’ dedi chen. ‘Kimle’ dedi. ‘Kerolayn var ya şu bel farın dükkandaki salak kız hah işte onunla’ dedi. ‘Nası nerde ne zaman yaa gördün mü’ dedi. ‘Şimdi şöyle, henüz aldatmıyor ama ben ortamı hazırladım ve yakında aldatacak’ dedi chen ve kahkahayı patlattı. Geçirdiği küçük çaplı büyük şoktan sonra dinamick de ‘vallahi korkulur abla senden’ deyip sinsice güldü…….

Restorandan 1 saat sonra

Kero holy restorandan gittiği andan beri leyla gibi ortalıkta dolanmaktaydı. Holy çok zengin, oldukça yakışıklı, herkesin saygı duyduğu biriydi. Ama bunların hepsi bir yana holy bey çok iyi bir eşti… kero da holy gibi bir eşi olsun diye hep dua ederdi bu çifti tanıdığından beri ama nası bi duaysa artık bu eşin holynin kendisi olabileceği ihtimali bile geçmemişti aklından….
Restoranda işlerini bitirip biraz erken çıkmak için bel fardan izin istedi. Bel far kendince cool ama bir o kadar da huysuz bir patrondu. Ama keroyu severdi o yüzden neden diye bile sormadan izin verdi. Kero işten koşarak çıkıp en yakın arkadaşı olan kuaför klausun dükkanına gitti. Ona her şeyi detaylarıyla anlattı. Kero mutluluktan uçuyordu. Klaus boş boş keronun suratına bakıyordu. ‘Noldu sen sevinmedin mi klaus’ diye sordu. Klaus ‘dur doğru anlamış mıyım diye soruyorum. Chen sana geldi kocam beni aldatabilir bundan korkuyorum o yüzden benim de onay vereceğim birine aşık olursa boşanıp evlenmesini desteklerim mi dedi.’ ‘E-evet’ ‘ve senden karşılığında hiçbir şey istemedi öyle mi’ ‘e-evet’ ‘kızım sen salak mısın kocasını sana öylece bırakıp gideceğini mi sanıyorsun seni kullanacak.’ ‘N-nası yanii’ ‘ah benim saftirik keromm bu kadın seni kullanıp kocasının onu aldattığını kanıtlayarak tüm parasını alacak ve sen bunları göremiyorsun ay deliriciiğiiimmm şimdi…’ bir anda her şey keroya dank etti. ‘Doğru söylüyorsun peki sence neden böle bişey yapmış olabilir.’ ‘Bence kocasını aldatıyor bu yüzden boşanmak istiyor yoksa bu kadar zengin bir adamla evli bir kadın durduk yere neden boşanmak istesin….’ ‘Çok mantıklı doğru söylüyorsun’ dedi kero. Dükkandan çıktı eve doğru yürüdü. Yolda klausu ne kadar çok sevdiğini fark etti, iyi ki o vardı göremediklerini görüyordu canı arkadaşı… alcatrazsa klausu hiç sevmiyordu keroya anlam veremiyordu ne buluyorsun bu çocukta bunun arkadaşlığı nasıl ve ne kadar iyi olabilir ki diye sorguluyordu… kero da savundukça ne halin varsa gör deyip rahat bırakıyordu.
Eve geldiğinde alcatrazı elinde kazma kürekle falan bekliyordu ama bir koltuğun köşesine oturmuş dirseğini dayadığı pencereden hafif çiseleyen yağmuru izliyordu. alcatrazın durgunluğunu fark etti kero. ‘neyin var’ dediğinde birden irkildi alcatraz geldiğini bile fark etmemişti. ‘bir şey yok ben odama gidiyorum’ dedi ve gitti.
Hayatını sorguluyordu alcatraz, ne için çalışıyordu niyeydi bunca koşturmaca… hayat gerçekten yat kalk çalıştan mı ibaretti. Artık hayattan keyif alamadığını hatta hayatın en başından beri ne kadar da anlamsız olduğunu fark etti o an… bir tek kero vardı ailesi olarak. Kero dışından gerçekten sevdiği bir insan yoktu. O an fark etti yine, alcatraz insan sevmiyor, sevemiyordu…….

Lansman günü sabahı

Kero sabah erkenden uyandı ve koşarak klausa gitti, akşama lansman vardı. Klaus almanyadan gelen kuzeninin elbiselerinden getirecekti kero da onları giyip lansmana gidecekti. Birkaç tane çok güzel elbise vardı ama bir tanesi vardı ki…. Kero giydi aynada bakarken aşırı mutlu olmuştu ne de olsa kadınların ruh halini kombinlerinin uyumu ve güzelliği belirleyebiliyordu….’peri kızı gibi oldun kero sen ne güzelmişsin öyle’ dedi klaus. Kero üzerini değiştirdi elbiseleri orada bırakarak işe gitti.

Lansman

Chen ve holy ev sahipleri olarak dakikalar öncesinde gelmişlerdi salona. Gelen misafirleri karşılayıp tebrikleri alıyorlardı. Dinamick girdi kapıdan. Bunu gören holy chenin kolundan tutup kenara çekti ‘bunun ne işi var burada’ diye sordu. Chen ‘ne demek ne işi var kardeşim o benim’ dedi. ‘söyle ortalıkta dolanıp beni millete rezil etmesin, batıracak para kalmadı bende’ dedi. Suratı asılan chen kardeşinin yanına gitti, kardeşiyle birlikte holye nefret dolu bakışlar atarken içeri kero girdi. Üzerinde şeker pembesi tül bir elbise vardı, saçı makyajı falan derken tek kaşını kaldıran chen ‘bu varoştan beklenenin aksine oldukça şık ve hoş olmuş’ deyip keroyu karşılamaya gitti. Samimi bir gülümseme ve sarılmanın ardından onu holynin yanına götürdü. Kero çok heyecanlıydı. Holy bu akşam başka bir yakışıklı gelmişti gözüne… derken holynin gözlerini ondan ayıramadığını fark etti. Bunu chen de fark etmiş olacak ki ‘ay gelenleri karşılayım’ diyerek yanlarından uzaklaştı. Holy ve kero yalnız kalmıştı. Bir müddet sustuktan sonra sessizliği holy bozdu. ‘ne kadar da güzel olmuşsun…’ utanan kero ‘tişikkirlir hüly biy’imsi bişiler geveledi. O sırada holynin gözü girişe takılmıştı. ‘A bak gel seni kimle tanıştırcam’ dedi… Kapıda duran mahmut içeriyi süzüyordu………..


3. bölüm

Holi ve kero mahmut’un yanına gitti. Holi ve mahmut arasında adeta bir düelloyu andıran ve insanı buz kesen soğuk bir bakışma vardı. 26 saniye kadar bakıştılar. Kero bi ona bakıyordu bi ona derken kendini bi an basket maçında gibi hissetti. tek fark ortada herhangi bir atraksiyon yoktu bakışmalar dışında… derken holi kollarını açıp sırıtarak ‘karşimm hiç değişmemişsin’ dedi. Az önce ölü suratı gibi olan mahmutun yüzünde güller açtı ve ‘sen de öyle’ diyerek holiye sarıldı. 15 saniye kadar kucaklaştılar. Sonra holinin aklına keroyu tanıştırmak geldi. ‘bak bu kero bel farın restoranında çalışıyor’ dedi. İlk kez o an keroyla göz göze gelen mahmut bir daha kerodan gözlerini alamadı ve ona orada aşık oldu…………….

Doktor biggie de davetliler arasındaydı. Gözü kübooyu aradı. Küboonun ona hep bir ilgisi vardı ve biggienin bu durum hoşuna gidiyordu. Derken onu gördü ve sohbet etmeye başladılar. O sırada yanlarından chen geçiyordu küboo biggieye ‘gel seni üvey annem chen ile tanıştırayım’ dedi. ‘merhaba chen hanım bu ne güzellik çok memnun oldum’ dedi. Kendi kendine kikirdeyen chen ‘ah ben de ben de’ dedi. ‘buradaki herkes hastam, siz o kadar güzelsiniz ki hiç estetiğe gelmiyorsunuz darılıyorum valla’ dedi biggie. Küboo cheni sevmezdi ama biggieye olan zaafından dolayı o an chene sempati duydu ‘evet babamı elinde tutmak kolay mı sanıyorsun, çok bakımlıdır yediğine içtiğine dikkat eder bizim chenimiz, zaten moda ikonu da olunca girdiği ortamda en göz alıcı en güzel kadın olmayı başarıyor’ dedi. Chen de ‘biz küboo ile ana kız olsak bu kadar iyi anlaşırdık o kadar seviyoruz birbirimizi’ dedi. Chen onlarla biraz daha sohbet edip dinamickin yanına gitti.

Dinamick ‘mahmutu gördün mü dönmüş bizimki’ dedi. ‘evet haberim yoktu bana da sürpriz oldu’ dedi chen. ‘İki saattir holi ve keroyla ne konuşuyorlar bu kadar, mahmut insanımsı bi robot olduğundan sosyalleşmesi mümkün değil sohbet etmez edemez. İş konuşuyorlar desek keronun yanında holinin tarzı değil, şirket dışına bilgi sızdırılması konusundaki paranoyalarını sen biliyorsun’ dedi dinamick. Bi an chen anlam veremediği bi şekilde ürperdi, sonra ‘aman ne biliyim ben yıllardır medeniyetin beşiği amerikada, yeni döndü aynı dili konuşabildiği insanların kıymetini anlamıştır belki’ dedi. Sonra davete gelenlerin dedikodusunu yapmaya devam ettiler.

Alcatraz bugün işten çıkamamıştı. Pluviofil bir sürü iş yıkmış, dosyalar önünde adeta eyfel kulesi gibi yığılmıştı. Bugün herhalde eve gidemeyeceğim diye düşündü. O sırada topuk sesiyle irkildi. Gelen pluviofildi. ‘bunları sabaha yetiştirebileceğinden emin misin’ diye alaycı bir ses tonuyla sordu. Zaten canı burnunda olan alcatraz ‘merak etmeyin pluviofil hanım yarın hepsi masanızda hazır olacak’ dedi. ‘iyi kolay gelsin o zaman sana ben çıkıyorum, katılmam gereken bir davet var’ dedi ve çıktı. Harıl harıl çalışan alcatraz bu kadına neden sinir olduğunu hatırlamaya çalıştı.. ve hatırladı. Bir gün kero yüzünden cüzdanını kaybetmişti bu yüzden anahtarı da gitmiş kapıda kalmıştı. Kero arkadaşlarıyla maçtaydı. Derken yolda otobüs bozulduğu için eve çok geç kalmıştı. Alcatraz kapı önünde beklerken keroya saydırıyordu. Kero gelince sinirinden hiçbir şey demeden, odasına geçip uyudu. Saat çok geç olmuştu normal rutininin çok dışına çıkmıştı. alcatraz sürprizlerden hoşlanmaz rutin dışına çıkmak istemezdi. Bu anormal gelişme yüzünden sabah uyuyakaldı. Uyandığında saat 8e geliyordu. Koşarak yataktan çıktı ve ayna karşısında süslenen keroya onu uyandırmadığı için çemkirdi. Sonra hazırlanıp evden çıktı. O gün yeni patronları ilk defa ofise gelecekti, hay ben böle şansa dedi. Sonra koştururken birkaç sokak sonra havanın çok yağmurlu ve rüzgarlı olduğunu fark etti. Yağmur alcatrazın uykusunu daha yeni açmıştı. Derken taksi çevirdi duran taksinin kapılarından aynı anda bir kadınla taksiye bindiler… sonrası malum bir tartışma hır gür derken kadın alcatrazı taksiden attı. Alcatraz tesadüfen denk gelen dolmuşla 3 aktarma yaparak işyerine ulaştı. Üstü başı perperişan kendini toplanmış bir kalabalık arasında buldu. Herkes ona bakıyordu, kendini garip hissetti. Az önce taksiden onu atan kadın yeni patronlarıydı…. Sinirleri bozulmuş, kendini hiç o an olduğu kadar rezil olmuş hissetmemişti. Kadın laf sokuyordu bir de ‘oooo hoş geldiniz saatten haberiniz var mı’ diye… utanmaz kadın diye tekrar hatırladı alcatraz taksiden atmasaydı zaten aynı yere geliyormuşuz parayı da bölüşürdük diye düşündü….. ve önündeki dosyalara dönüp işine devam etti…………..

Ertesi günü mahmut en yakın arkadaşı zxedi aradı ve yarım saat sonra bel farın restoranında buluşmayı teklif etti.

Restorandan yarım saat önce

Biggie ‘yeter artık dayanamıyorum kaçıp gidelim buralardan, sırf sana yakın olmak için holinin kızını kullanmaktan yoruldum’ dedi. ‘çok haklısın hayatım bu durum beni de yordu, ama sabret birazcık çok az kaldı, holinin tüm parasını alıp gidicez buralardan’ dedi çen… saatine baktıktan sonra ‘oggyi okuldan almam lazım’ diyerek masadan kalktı çen.

Restorandan yarım saat önce

Alcatrazın dün gece tüm işleri bitirdiğine hala inanamıyordu pluviofil. 1 saattir alcatrazla odasında dosya inceliyordu. Alcatraz sıkılmıştı, yüzünden belliydi. Eksik bulmaya çalışıyor ama bulamıyordu. Sonunda ‘çıkabilirsin’ dedi. İnsan bi eline sağlık der diye aklından geçen düşünceler arasında hiçbir şey demeden alcatraz odadan çıktı. O çıkınca pluviofil arkasından gülümsedi. İlk tanıştıkları anı hatırlayıp kendi kendine gülmeye başladı. O gün arabası bozulup yolda kalmıştı. İlk günden işe de geç kalmak istemiyordu, sanılanın aksine ceoluk öyle kolay bir şey değildi. Derken bi taksi durdu ve bi adamla aynı anda taksiye bindiler. Adam işe geç kaldım lütfen siz bi sonrakiyle gelin diye yalvarıyordu ama onu dinlemeyip ‘ben saksı değilim ben ceoyum önce ben bincem’ dedi ve adamı arabadan attı. Sonra alcatraz işyerine geldiğinde kahkahalarla gülmemek için kendini zor tutmuştu. O günden beri içinde alcatraza karşı hep bir yakınlık vardı ama alcatraz onu sevmemekle kalmıyor hatta nefret ediyordu. Bunu biliyordu çünkü kadınlar hissederdi………….. keşke diyordu o taksiye ikimiz de binmiş olsaydık zaten aynı yere geliyormuşuz, sohbet eder yakınlaşır tüm bu yaşananlar da yaşanmamış olurdu……………

Restorandan yarım saat önce

Kero dün geceyi düşünüyordu. Tüm gece holi ile yan yanaydılar. Bi de mahmut vardı yanlarında ama keronun gözü holiden başkasını ne görüyor ne de duyuyordu. Hatta holiyi de duymadığını fark etti. Sahi dün akşam bu üçlü saatlerce ne konuşmuştu? Hatırlayamıyordu aklında hep holinin ona bakıp bakıp gülümsemesi kalmıştı.

Bugün restoran çok kalabalık değildi ama greyfurtlar azalmıştı. Gidip mutfaktan takviye alayım diye düşündü kero. Mutfağa gittiğinde neden her gelen misafire önce greyfurt ikram ediyoruz ki çok saçma, bundan daha gereksiz çok az şey gördüm diye içinden geçiriyordu. Sonra karşılama alanına tekrar gelen kero tanıdık bir sima gördü. Bi an nerden diye düşünürken hemen elini uzattı mahmut ‘merhaba kero beni hatırladın mı’ ‘a-a hatırlamaz olur muyum tüm gece beraberdik’ diye cevap verdi. Zxed ‘derken’ diye muzip bir bakış attı. mahmut ‘dün gece davette kero da vardı’ dedi. Gülüştüler. Bu arada kero greyfurt tabağını uzattı, gözlerini kerodan ayıramayan mahmut direkt ağzına attı meyveyi. Daha sonra nefesi kesildi öksürmeye başladı. Derken yere yığılıp kaldı. Panikleyen kero ne yapacağını şaşırmıştı ‘ne oldu neyi var’ diye sorarken zxedin gözü greyfurt tabağına ilişti ve ağzından panikle ‘ona yasak greyfurt’ cümlesi döküldü………


4. bölüm

Hemen ambulansla hastaneye kaldırılan mahmut yolda kero kero diye sayıklıyordu. Bel far kero ve zxed de arabayla ambulansı takip ediyorlardı. Bel far ve mahmut liseden arkadaşlardı. mahmut üniversite okumak için amerikaya gitmiş orada zxed ile tanışıp tatillerde hep birlikte takılan bir ekip olmuşlardı. Okul bitince zxed türkiyeye dönmüştü ama aynı zamanda döngüselin dayısı olan mahmut holinin amerikadaki işlerinin başına geçmişti. Holi döngüselin annesinden boşanmış olmasına rağmen mahmutla birlikte iş yapmaya devam etmişlerdi. O yüzden holiyi araması gerektiğini hatırladı ve hemen arayıp durumu haber verdi. Holi bel farın eski ortağıydı. Birlikte güzel işler yapıp iyi paralar kazanmışlardı. Ama holinin sürekli magazin sayfalarının baş köşesini süsleyen çalkantılı hayatı ona göre değildi. Hatta birkaç kez bel farın adı da bu tarz söylentilere karıştığından buna bir dur deyip hep hayali olan kendi alanından çok uzak restoran işine girmişti. İşini seviyordu, mutluydu. Son gelişinde holinin keroya bakışını fark etmiş kızı uyarıp uyarmama konusunda gelgitler yaşayıp, karışmamaya karar vermişti. Hastaneye vardıklarında bu düşüncelerden sıyrıldı. mahmut tansiyon hastasıydı onun dışında herhangi bir rahatsızlığı yoktu, ki bu hastalığı da yaşamını etkileyecek boyutta değildi nedenini çok merak ediyordu…

Ambulanstan indirilen mahmut hemen acil müdahale odası alındı. Kero çok korkmuştu. Ne olduğunu anlamamıştı ama sonuçta en son onun elinden bir şey yemişti mahmut. Kendi kendine yeni tanıştığın insanı da öldürmezsin be kero diye söylenip duruyordu. Ama eğer böyle bir olay yaşansaydı bu sadece keronun başına gelebilirdi, öyle bi şanssızlıktı ondaki… doktorun ‘hastamızın şu an durumu iyi, birazdan odaya çıkaracağız orada görebilirsiniz’ sözüyle düşüncelerinden sıyrıldı. Bel far ve zxed ise rahatlayıp kahve almaya gittiler.

Keroyla hastane koridorunda baş başa kalan holi keroya aniden ‘sana olan ilgimi fark etmemiş olamazsın’ dedi. Kero kızardı cevap veremedi. Bunun üzerine cesaretlenen holi keroya ahlaksız teklifte bulundu. Gözleri faltaşı gibi açılan kero ‘ben iyi aile çocuğuyum, evlenmeden olmaz’ dedi. ‘ama ben zaten evliyim’ dedi holi. ‘iyi ya işte git karına teklif et’ diyerek omuz silkti. İstediği cevabı alamayan holi arkasını dönmüş gidiyordu ki kero ‘ha bu arada karın seni aldatıyor’ dedi. Bir an donup kalan holi bir hışımla dönerek keroya bağırmaya başladı ‘neler saçmalıyorsun sen, benim karım yapmaz öyle şeyler’ dedi. ‘neden sen aldatırken iyiydi ama di mi’ dedi kero. ‘chen gibi para avcısı bir kadın beni karşısına alamaz, beni aldatmayı göze alamaz, çeni çen yapan holy spectrenin karısı olması ve o da bunun farkında. Bildiğin bir şey mi var yoksa’ dedi holi. ‘Bilmiyorum sadece hissediyorum ve benim hislerim kuvvetlidir. Nasıl aldattığını da sen bul onu da mı ben sööliim, bence sen bunu bi düşün’ dedi kero ve holinin cevabını beklemeden ortamdan uzaklaştı.

‘Dayıma noldu’ diyerek koridordan koşarak hasta odasına giren döngüsel ağlıyordu. Dayısı kendine gelmişti. Başında babası, bel far ve zxed amcalarıyla tanımadığı bir kadın vardı. Kollarını açan mahmuta koşarak sarıldı. Üzülmemesi için dayısı onu teselli ediyordu. Bu sırada doktor içeri girdi. Holi ‘durumu nedir doktor’ diye sordu. Doktor ‘korkulacak bir şeyi yok şu an ucuz atlattınız bi dahakine tansiyon ilaçlarınızın dozunu aşmayın lütfen, geçmiş olsun’ diye cevaplayıp, hasta ve yakınlarını yalnız bıraktı. Zxed ‘yanlışlıkla mı aldın noldu’ diye sordu. ‘sanırım’ diyerek cevapladı mahmut. Ama öyle olmamıştı. Keroyu gördüğü andan beri nabzını kontrol edemiyor tansiyonunda dalgalanmalar yaşıyordu. bu yüzden restorana girmeden ilaç dozunu artırarak fazla aldı. Farkına varmadan yediği greyfurt da kanında ilaç birikmesine ve bir anda malum hadiselerin yaşanmasına sebep olmuştu muhtemelen çünkü ilaçla greyfurt yasaktı. Ama kimseye bişey demedi. Birkaç saat sonra taburcu oldular. Döngüsel dayısının onlara gelmesinde ısrarcı olsa da mahmut kabul etmedi, şu an cheni çekecek halde değilim diye düşünüyordu…

Holi uyuyamıyordu. Keronun söyledikleri kafasının içinde dönüp duruyordu. Daha fazla dayanamadı. Yataktan kalktı, çalışma odasına geçti. Şoförü heavenlyi aradı. 8. Çalışta telefon açılmıştı. ‘b-buyurun efendim, bir şey mi oldu’ dedi uykulu bir sesle. ‘yarından itibaren çeni takip edeceksin, nereye gidiyor kimlerle buluşuyor hepsini tek tek rapor edeceksin. Ha bu arada sabaha kadar telefonunu hacklemiş ol, içinde ne var ne yok istiyorum’ dedi ve cevabı beklemeden telefonu kapattı. Artık rahatlamıştı ve gidip mışıl mışıl uyudu….

Kero dün olanları düşünürken çok dalgındı. Bu durum bel farın gözünden kaçmadı. Onu kenara çekip ‘dün olanlar yüzünden kendini suçlamana gerek yok, bilemezdin’ dedi. Kero bir şey söylemedi. ‘bu greyfurt ikram etme şeysi de çok saçma neden böyle bir şey yapıyoruz ki dün ucuz atlattık ama bi daha yaşanmaması adına bundan sonra bu uygulamayı kaldırıyoruz’ dedi bel far. Gözleri parlayan kero ‘gerçekten mi’ dedi. Bel far ona gülümseyip uzaklaştı. O sırada kapıdan chen girdi. ‘naber kero’ diye sordu. ‘iyiyim siz nasılsınız çen hanım’ dedi. ‘var mı bi gelişme holiyle ilgili’ diye sordu. Bi an kızaran kero kekeledi ‘y-yok efendim’ dedi. tek kaşını kaldıran çen ‘emin misin’ dedi. Hemen kendini toparlayan kero ‘malum dün mahmut beyin başına gelenlerden sonra koşturmaca telaş vardı holi bey de çok endişeliydi hiç konuşmadık bile’ diye cevapladı. Chen makul bulduğu bu cevap sonrasında geçip masasına oturdu yemek siparişini verdi.. keroysa başına geleceklerden nasıl da habersiz diye şeytani bir bakış atıp işine döndü.

Restorandan 1 saat sonra

Deniz kenarına giden çen yanına yaklaşan biggie ile sohbet etmekteydi. ‘ben sıkıldım. hep aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun çen yeter artık’ diyen biggieyi sakinleştirmeye çalışıyordu. Sağı solu kontrol ettikten sonra yanına yaklaşıp ona sarıldı. Biggienin onu sevdiğinden emindi. O da onu seviyordu. Çift bir müddet bu şekilde kaldı. Tabi evden
çıktığı andan itibaren peşinde olan heavenlynin çektiği fotoğraflardan habersiz….

Restorandan 1 saat sonra

mahmut ve zxed restorana geldi. Onları karşılayan kero ‘toparlamanıza sevindim mahmut bey’ dedi. Teşekkür ettikten sonra masaya geçtiler. mahmut keroyu karşıdan gören bir masa seçmişti. Sürekli onu izliyordu. Bunu farkeden zxed neler olduğunu sordu. ‘yok bir şey’ dedi mahmut. Ama zxed her şeyi görüyordu. Israr edince mahmut da dayanamayıp her şeyi anlattı. Zxed ‘ne saçmalıyorsun 2 gün önce tanıştığın bi kız için sence de saçmalamıyor musun’ dedi. ‘öyle değil zxed, sanki hayatım boyunca hep onu tanıyormuşum gibi, o hep varmış gibi’ diye cevap verdi mahmut. ‘Peki holiden intikam alma kısmını napacaksın, aşıkken bir plan kurgulayıp onu hayata geçirebilecek misin’ diye sordu zxed. mahmut gülümseyerek cevapladı ‘bakcaz’….

Restorandan 1 saat sonra

Pluviofil alcatrazla tartışıyordu. Sürekli tartışmaktan yorulmuştu. En sonunda ‘haddini bil karşında hem patronun hem de bir kadın var’ dedi. Alcatraz sanki bunu o an fark etmişçesine bi an utandı geri adım attı sonra hemen çemkirmeye başladı ‘siz de o zaman biraz mantıklı hareket edin, yaptığınız saçma sapan hamleler yüzünden oluşan bütçe açığını barınağa ayırdığımız bütçemizi keserek kapatmaya çalışıyorsunuz. siz ne vicdansız bir kadınsınız. Ağzı dili olmayan bu zavallı hayvanlara yazık değil mi, şirketimiz sayesinde yaşama koşulları iyileştirilen hayvanları nasıl yok sayarsınız’. ‘yeter’ diye bağırdı pluviofil ‘çık dışarı, çık diyorum sana çık’, alcatraz kapıyı çarparak dışarı çıktı. Çok sinirliydi. Bi arkadaşından sigara alıp aşağı indi. Çok uzun zaman önce bıraktığı sigaradan bir fırt çektiği an öksürmeye başladı boğulacak sandı. Nefret ede ede sigarasını içmeye devam etti. Biraz sakinleşmişti. Pluviofilden nefret ediyordu, neden bu nefreti kini bir türlü geçmiyordu. Tamam tanışmaları garip olsa da o onun patronuydu. Her fırsatta kadını örseliyor, aşağılık kompleksiyle onu aşağı çekmeye çalışıyordu ama neden. Niyeydi bu nefret ya da bu nefret miydi…………


5. bölüm

Kahvaltıda holinin telefonu çaldı. Şüphe uyandıran hareketlerle masadan kalkıp holde sessiz sessiz telefonda konuşmaya başladı. Çen bir bahane ile masadan kalkıp gizlice dinlemeye gitti. ‘kero bugün saat 2 de pera palasta görüşüyoruz itiraz istemiyorum’ dediğini duydu ve sofraya geri döndü çen. Holi gelip taze sıkılmış portakal suyundan bir fırt alıp benim çıkmam lazım dedi. Arkasından çocuklar da okula gitti. Çen biggieyi arayıp ‘o gün bugün’ dedi…..

mahmut ve zxed diğer yönetim kurulu üyeleriyle toplantıdaydı ama mahmutun aklı orada değildi. Holiden nefret ediyordu. Bir gün holi ona ‘seni oggy kadar seviyorum, sen de benim bir oğlumsun’ demişti. O anı hatırlayınca nefesi daraldı farkında olmadan elindeki kalemi kırdığını fark etti. zxed ‘iyi misin’ diye sordu. ‘i-iyiyim… toplantı bitmiştir’ dedi ve masadan kalkıp odadan çıktı. Lavaboya gidip yüzünü yıkarken aklında anıları canlanıyordu. Aslında mahmut da holiyi bir zamanlar çok seviyordu. Onu hep bir abi, bir baba, bir akıl hocası olarak görmüştü. Ta ki geçen yaza kadar…. En büyük travmasının holi olduğunu o an anlamıştı… mahmut 10 yaşındayken bir gün okuldan normalden erken dönmüştü. Masanın üzerinde çizim denemelerinin yapıldığı bir dosya gördü. En sonunda anka kuşuna benzeyen robotik bir çizim tomburlak içine alınmıştı, onların evden birine ait olmadığı aşikardı. Daha sonra yatak odasından gelen seslerle irkildi ve yukarıya çıktı. İçeriden apar topar çıkan annesinin yanında bir adam vardı, yüzünü görememişti ama babası değildi… ağlayarak günlüğüne yazmaya koştu ve kimseye de bundan bahsetmedi…. Yıllarca o çizimlerin neyi ifade ettiğini bulmaya çalıştı ama bulamadı. Ta ki geçen sezon holyphoneun yeni modeliyle yeni bi logoya geçilmesine kadar…..

Restoran çok kalabalık değildi o gün. Hava hafif kapalı zaman zaman sağanak yağışlıydı. Derken içeriye holi girdi. Kero onu karşıladı. Holi keroyu saat 2de pera palasa davet etti. Kero çalıştığını ve gelemeyeceğini söyledi bunun üzerine holi bel fara gidip restoranı almak istediğini söyledi. Bel far bu durumu yadırgadı ama holi cevabını beklemeden değerinin 5 katını teklif edince düşünmeden kabul etti. Sonra holi keroya gidip ‘artık restoranın yeni sahibi ve dolayısıyla yeni partonun benim, o yüzden saat 2 de pera palasta ol’ dedi ve gitti. Kero şaşkındı. Bel far da şaşkındı ama birkaç özel eşyasını ve ceketini alıp çıktı….

Restorandan 2 saat sonra

Pluviofil yemek yemek için dışarı çıkmış dönerken de Arnavut kaldırımlı bir sokakta topuğu kırılmıştı. Yere düştü. Bu arada bi kapkaççı gelip çantasını almaya çalıştı. Yaşanan arbede sonunda metrelerce yerde sürüklenen pluviofil sonunda çantasını koruyamadı ve oracıkta bayıldı. Gelen vatandaşlar tarafından acilen hastaneye kaldırıldı. Hastanede kimliği tespit edildikten sonra işyerindekilere haber verildi.

Restorandan 2 saat sonra

Alcatraz yine dosyaların içinde kaybolmuş, çalışmaya dalmıştı. Bugün pluviofil çok güzel mor bir elbise giymişti. Onu ilk kez elbise giyerken görmüştü ve gözlerini bir türlü ondan alamamıştı. Pluviofil ne kadar da güzeldi öyle… öğle yemeğinde bir iş toplantısı olduğundan erken çıkmıştı ve henüz dönmemişti. ‘Naapıyorsa artık dışarılarda başka zamanda olsa dibimden ayrılmazdı bugün göresimiz var hatun ortada yok’ düşüncelerinin içinde zaman zaman kaybolup gidiyordu. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu, danışmadan arandı. Telefondaki ses Pluviofil hanımın saldırıya uğradığını şu an hastanede olduğunu ve durumunun akıbetinden bahsederken elindeki telefonu düşürdü ve hastaneye koştu….

Restorandan 2 saat sonra

Çen bu büyük günün o gün olduğunu bildiğinden avukatını da alarak pera palasa gelmişti. Birazdan holiden sonsuza dek kurtulacak ve zengin olup sevgilisiyle papua yeni gineye yerleşecekti. Bu düşüncelerin arasından sıyrılarak, avukatıyla birlikte resepsiyondan holinin kaldığı odayı öğrenip oraya doğru yöneldiler. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu…

Restorandan 2 saat sonra

Holi ve kero buluştular. Holi ‘bugün her şey bitiyor kero benimle evlenir misin’ diye sordu. Kero da nasıl olduğuna anlam verememişti ve düşünmeden cevap verdi ‘tabiki de evet, memnuniyetle’ dedi, içinden istersen yüzüğü ben bile alırım yani o derece diyordu… şimdi yan odaya geç dediği anda kapı çaldı ve o an kero donakaldı. çenin sesi ' aç kapıyı aşağılık herif, aç' diyerek tüm koridoru inletiyordu.......

6. bölüm

Panikleyen keroya anlam veremeyen gözlerle bakan holi yan odaya bağlanan kapıyı açtı, avukatı ve şoförü heavenly orada bekliyordu. Keroya ‘sen içeri geç ve sakin ol’ dedi. Diğer odaya açılan kapının bu tarafını da kapattıktan sonra sakin adımlarla gitti çenin çaldığı kapıyı açtı. İçeri giren çen yalandan ateş püskürüyordu. ‘nerede o ha söyle nerede o kadın, her şeyini alıcam senin oggynin velayeti dahil’ diye haykırıyordu çen. Holi sinirlenmişti artık ‘orada dur bakalım’ diye kükredi ve vakit kaybetmeden ‘seni ahlaksız kadın al bak yediğin haltlara’ deyip heavenlynin hacklediği telefondan silinen mesajlar dahil 375899 adetlik mesaj çıktısıyla biggie ile buluşmalarındaki samimi pozlarını içeren fotoğrafları çenin önüne fırlatarak attı. Neye uğradığını şaşıran çen ve avukatı donakalmıştı. Çen ‘montaj, yalan, iftira’ derken avukatı onu kenara çekip neden bunlardan bahsetmediğini sordu. Holi ve çenin avukatı, baskılarıyla çeni tek kuruş tazminatsız bırakan ve oggynin velayetini holiye veren boşanma protokolünü imzalamaya zorladı. Yarım saat sonra nöbetçi mahkeme önüne çıkan çift yıldırım davasıyla tek celsede boşandı…………..

Pluviofil bacakları ve kolları yara bere içinde hastaneden taburcu işlemlerini yaptırıyordu ancak yanında parası yoktu. Nasıl bir simülasyonun içindeyim ben, cüzdanım gitti telefonum gitti burada resmen mahsur kaldım diye düşünürken birden koşarak birinin yaklaştığını gördü. Tam seçemiyordu çünkü saldırı esnasında gözlüğü de kırılmıştı. Tam kim diye çıkaracakken alcatrazın olduğunu anlamasıyla alcatrazın boynuna atlayıp ona sarılması bir oldu. Pluviofil o an kendini o kadar huzurlu ve güvende hissetti ki. Alcatrazı gördüğüne ayrı ona sarılmasına ayrı sevinmişti, yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı.

Alcatraz pluviofili gördüğünde aman allahım kızcağız ne hale gelmiş diye düşünürken bi taraftan da bunlar hep ‘nazar nazar’ diye düşünüyordu. Saldırganlara karşı içinde daha önce kimseye karşı duymadığı baskılanamaz bir öfke oluştu. Pluviofille sarılması bittikten sonra ‘nasılsın iyi misin’ diye sormak geldi aklına. ‘şimdi daha iyiyim’ dedi pluviofil. Karşılıklı gülümsedikten sonra alcatraz ‘e gidelim o zaman’ dedi. Pluviofil ‘küçük bi sorun var, cüzdanım gittiği için ödemeyi yapamadım’ dedi. Alcatraz sorun değil deyip vezneye gitti. Neredeyse bu ayki maaşı kadar bir masraf çıkmıştı. Görevliye ‘naptınız pluviofil hanımı parçalarına ayırıp yeniden dizayn mı ettiniz’ diye laf sokmayı da ihmal etmeden yaaptığı ödemeden sonra cüzdanında kalan para bi dolmuşa bi de anca belki yemek yemeye falan yeterdi. Ama alcatraz dert etmedi. Hayatında ilk defa kontrolü dışında gelişen ve en büyük yarası olan maddi konuda gelişen bu olay karşısında öfkeli değildi. Yeter ki pluviofili iyi olsundu………

Artık bekar olan holi, keroyu da alıp restorana geçti. Bir masaya oturdular. Holi ceketinin cebinden taşı damacana kadar olan bir tek taş çıkardı ve keronun şaşkın ve hayran bakışları arasında keronun parmağına taktı. Hemen evlilik planı üzerinden geçtiler. Kero bulutların üstünde gibiydi. Resmen tüm hayallerim gerçekleşiyor diye içinden ve dışından düşünürken birden aklına bir şey geldi ve yüzü düştü. Bunu fark eden holi ısrarla sordu. ‘yok bir şeylerle’ holiyi oyalamaya çalışan kero bunu söyleyip söylememe konusunda kararsız kalmıştı ki holi ısrar etti. ‘benim bir hayalim vardı. Slovenyadaki bled gölünde çok güzel bir ada var. Adadaki tek yapı bereket ve aşk tanrıçası adına inşa edilmiş, 99 basamak merdiven sonunda ulaşılan bir tapınak. İnanışa göre erkek sevdiği kadını kucağından düşürmeden bu 99 basamağı tamamlarsa hiç ayrılmadan uzun ve mutlu bir birliktelikleri oluyor. Ben oraya gitmeyi hep hayal etmiştim’ dedi. Holi de fuzuli masraf sanki anasının evinde bled gölü vardı diye içinden geçirip ‘ama hayatım bunun için zamanımız yok sonra bir avrupa gezimiz sırasında uğrarız’ dedi. ‘buna gerek yok ki, geçtiğimiz günlerde çıkarılan bir yasayla bu tapınak 8 titanik büyüklüğündeki 8 gemiyle 8 günde istanbula denizden yürütülerek taşındı ve kız kulesinin yanına yerleştirildi. şu an inanılmaz bir ziyaretçi akınına uğruyor’ dedi. Holi hiç istemese de ‘peki madem’ dedi. Sonuçta bağlanmaya sonuna kadar karşıydı ama efsanelere de inanmıyordu….. çiçeği burnunda yeni çiftimiz bir müddet daha sohbet ettiler. Sonra holi şirkete geçti.

Restorandan 1 saat sonra

Çen tüm bu olanlara inanamıyor, nasıl böyle bir duruma kendini soktuğunu sorguluyordu. Saatlerdir onlarca kez biggieyi arıyordu ama telefonlarını açmıyordu. Artık gidecek ne bir evi ne bir ailesi ne de beş kuruş parası vardı. Ne yapacağını düşünüp duruyordu. Oggy geldi aklına. Nasıl da ihmal etmişti onu, ilgilenmemişti. Bu yüzden oggy zaman zaman ona laf sokar babasına olan düşkünlüğünü belli ederdi. Oggyi sonsuza kadar kaybettim diye düşünüyordu, holiyi tanıyordu yüzünü bile göstermezdi oğlunun... Nasıl ben oğlumun kıymetini bilemem nasıl kendimi bu duruma soktum diye hüngür hüngür ağlıyordu. yaptıklarından çok pişmandı... Derken dinamick aradı telefonda ağladığını fark edince gelip ablasını aldı ve arkadaşlarıyla kaldığı yıkık dökük bekar evine ablasını götürdü. Ablasını dinledi ama herhangi bir yorumda bulunmadı, çünkü yorum yapmak şu an can güvenliği için fazla tehlikeliydi. Ablasına odasını verdi ve uyumasını söyledi….

Restorandan 1 saat sonra

Mahmut restorana keroyu görmeye geldi. ‘nasılsın kero’ diye sordu. ‘evleniyorum ben’ diyerek tektaşını mahmutun gözüne soktu resmen. O an yer mahmutun ayağının altından kayıp gitti sanki… ‘kimle’ diyebildi. ‘holi ile, bugün çenle boşandılar’ dedi. Holiden sonrasını duymayan mahmut bir müddet konuşmaya devam eden keroyu boş bakışlarla izledi. Heyecanla bir şeyler anlattığı belliydi ama duymuyordu. Sonra birden restorandan çıkıp gitti. Durumun tuhaflığına anlam veremeyen kero ‘ay deli mi ne’ dedi arkasından ve işinin başına döndü….
Restorandan çıkan mahmut koşarak holonin şirketine gitti. Bir hışımla odasına girip kapıyı çarptı, holi yalnızdı. Üzerine atlayıp holiye bir yumruk attı. Neye uğradığını şaşıran holi başta karşılık vermedi. Yediği 3. Yumruktan sonra allahın hakkı 3tür deyip o da mahmuta vurmaya başladı. Gürültüyü duyan çalışanlar gelip ikiliyi ayırdı. Holi çalışanları odadan çıkardı. Artık sakinleşmişti. ‘hıncını aldıysan artık anlat derdini’ dedi. Mahmut çok sinirliydi. ‘önce annem şimdi de kero nasıl bir adamsın sen’ dedi. ‘ne saçmalıyorsun sen’ diyen holi hiçbir şey anlayamıyordu. Tahammülü kalmayan mahmut masanın üzerinde duran holinin son model telefonunu alıp ’bu logo ne, bunu sen tasarlamadın mı’ diye bağırdı. Holi bi an yutkundu. ‘bu tasarımı rahmetli faruk yapmıştı’ dedi. Faruk babasının holiyle birlikte 3. Ortağıydı. Bir an ne olduğunu anlayamayan mahmut koltuğa oturdu ve bir müddet düşündü. Uzun bir sessizliğin ardından küçükken yaşadığı hadiseyi anlattı. Holi onu üzgün bir şekilde dinliyordu. Mahmut sözünü tamamlayınca anlatmaya başladı. ‘baban ben ve faruk en başta ortaktık. Üçümüz de annene aşıktık. Ama baban annene açılmakta elini çabuk tuttuğu için annenle evlendi. Bir daha kimseyi sevmiycem dememe rağmen ben anneni hep sevdim, onu diğer kadınlar gibi görmedim, evliliğine saygı duydum. En yakın arkadaşı olarak yanında olmak acı verse de onun yanında olmak beni mutlu ediyordu’ dedi… mahmut duydukları karşısında şaşkındı. Az önce onu oğlu gibi seven adama yumruklar atmıştı.. ve bi yıldır ondan nefret ediyor, arkasından çevirdiği dolaplarla şirketi batırmaya çalışıyordu. Kendinden utandı….

Restorandan 1 saat sonra

Pluviofil ve alcatraz saatlerdir bir çay bahçesinde oturuyor muhabbet ediyordu. Alcatraz uzun zamandır kimseyle bu kadar rahat konuşabildiğini ve kendini iyi hissettiğini hatırlamıyordu. Bu düşünceler arasında muhabbete devam ederlerken pluviofil ‘acıktın mı’ diye sordu. O ana kadar sabah yarısını kedilerle paylaştığı zeytinli poğaça dışında bir şey yemediğini fark eden alcatraz hayretle nasıl acıkmadığını düşündü. ‘pek aç değilim ama kokoreç yer misin’ diye sordu alcatraz. Pluviofil ‘bayılırım, aç olmasam bile yerim’ dedi. Alcatraz ‘ben de aç değilim zaten o yüzde kokoreç dedim’ deyip güldü. Ama aklında keronun bir cümlesi dönüp duruyordu ‘aşk zayıflatır, aşık insan yemek yemeyi unutur’…. Ulan yoksa diye geçirdi aklından………………


7. bölüm

Holinin adamları tarafından dövülen biggie hastanedeydi. Çen sürekli arayıp duruyordu. Çen de ne aptaldı, her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Eğer plan istediği gibi gitseydi biggie holinin parasına konacaktı. Ama Fenerbahçe misali kötü gidebilecek her şey kötü gitmiş, koca bir servet elinden kayıp gitmişti. Hastanede işi biten biggie evine gitti, pasaportunu aldı. Almanyaya gidip bir müddet ortadan kaybolacaktı. Zavallı çen onu sevdiğini falan sanıyordu…..

Akşam eve giden kero şen şakraktı. Eve yaklaştığı sırada alcatraza nasıl bir açıklama yapacağını düşünüyordu. Alcatraz kesinlikle bu evliliği onaylamazdı, bir de yeni boşanmış biriyle hatta daha bugün boşanmış biriyle. Neyse bi yolunu bulurum diye düşündü. Alcatraz henüz gelmemişti. Halbuki hep alcatraz gelmiş ve yemeği yapmış sofrayı kurmuş olurdu. Kero pek yemek işini beceremezdi. Alcatraz keronun yaptığı yemekleri ‘nimet israfı’ olarak görüyordu. Neyse sevgimi de katıp bir şeyler yapayım diye mutfağa girdi. Ne kadar erzak varsa kullanıp 2 saatin sonunda bir yemeğimsi yapmayı başarmıştı. Normalde kero yemek ayrımı yapmaz ne bulsa yerdi. Ama bu yaptığı şey yenecek gibi değildi, kero bile yiyememişti. Hemen çöpe atıp makarna yapmaya karar verdi. Yaklaşık bir saatin sonunda yaptığı makarna biraz sertti ama yenebilitesi vardı. Mutfağı dağ gibi bulaşık kaplamıştı. Bulaşık yıkamayı da beceremezdi, aman ben yemeği yaptım bulaşığı da alcatraz yıkasın dedi. Bu düşünceler arasındayken saate baktı epey geç olmuştu. alcatraz hala gelmemişti. Hiç böyle yapmazdı halbuki diye tam endişelenecekken alcatraz geldi. Alcatraz gülerek ‘naber kero’ dedi. Oldukça neşeli olduğu sesinden belliydi. kero hayret ediyordu. Alcatrazı ilk defa gülerken görüyordu, vay be alcatrazın da dişleri varmış diye geçirdi içinden. Hazır bu kadar neşeliyken seni örseleyemez fırsat bu fırsat kero dedi kendi kendine. ‘biraz konuşabilir miyiz’ dedi ve holiyle evlilik planlarından bahsetti. Alcatraz şaşırmıştı. Kero her gün evlenmeye karar veriyordu ama aday adayı bile yoktu. Bu sefer bir isimle gelmişti. Enteresan dedi içinden. ‘sen bu holiyi seviyor musun’ diye sordu. ‘evet’ dedi kero tereddüt etmeden. ‘madem gençler birbirini sevmiş verdim gitti o zaman’ dedi ve keroya sarıldı alcatraz. Kero şaşkındı, gençler demiyeydin iyiydi dedi içinden ama bu küçük ayrıntıyla anı bozmak istemedi. Alcatraza bişey olmuştu. Ama her ne olduysa çok iyi çok güzel olmuştu, zamanlama bu kadar harika olabilirdi.

Pluviofil eve geldiğinden beri alcatrazı düşünüyordu. Bugün kahramanı olmuştu resmen. Başından beri sürekli ona çemkiren, huysuz, suratsız adam gitmiş yerine pamuk gibi, düşünceli, koruyup kollayan bir beyefendi gelmişti. Pluviofil uzun zamandır kendini bu kadar iyi hissetmemişti. İyi ki dedi, iyi ki bugün kapkaççılara yakalanmışım…. Huzurla yatıp uyudu ve tüm gece rüyasında alcatrazı gördü..

Oggy holiye annesini soruyordu akşam yemeğinden beri. Annesinin bir avrupa gezisine çıktığını söyleyip geçiştiriyordu ama oggy sürekli soruyordu. Bu çocukta anlama güçlüğü mü var yoksa inandırıcı mı gelmiyor dediğim anlamıyorum ki diye aklından geçirdi. Yeni bir evliliğe yelken açacaktı. Heyecanlı falan değildi. Epeydir evlenmemiş olmanın pasıydı sadece.. keronun şu tapınak hakkında söyledikleri geldi aklına. ‘hayatının sonuna kadar ayrılmadan mutlu uzun bir birliktelik, aşk ve bereket tanrıçası diyordu bunları’ diye geçirdi aklından. Tam o sırada kafasında bir ampul yandı ve mutlu bir şekilde mışıl mışıl uyudu.

Mahmut o gün olanları düşünüyordu. Her şey açığa çıkmıştı. Bir nebze rahatlamıştı ama holinin yüzüne nasıl bakacağını düşünüyordu. Bir de gidip evleneceği kıza aşık olmuştu. Allahım ben nasıl bir girdabın içindeyim böyle diye düşünürken aşkını kalbine gömmeye karar verdi. Holi ile ilişkisini düzeltecek, keroya da yan gözle bakmayacaktı. Holi annesinden dolayı mahmuta da çok değer veriyordu. Bugün yaşanılanlara takılı kalacağını sanmıyordu holinin, bir müddet sonra ben de unutur, alışırım ve utancım geçer diye düşündü ve yatıp uyudu.

Çen hiç uyumamıştı. Tüm gece bu pis ve rutubet kokan evde tavanı izlemişti. Biggieye ulaşamıyordu hala. Kandırıldım diye düşündü içinden. Hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçmişti. Bu ışıltılı hayatı o seçmemişti. Küçükken üvey babasının dayağına ve tacizlerine maruz kalmıştı. Üvey babası dinamicke bulaşmaya başlayınca kardeşini de alıp evden kaçmıştı. Kardeşini okutabilmek için türlü türlü işlerde çalıştı. Sokaklarda kaldı, köprü altlarında yattı. Yeri geldi pavyonda şarkı söyledi, yeri geldi temizliklere gitti, pazarda iç çamaşırı sattı. Ama hiç utanmadı, çünkü çalışmak ayıp değildi. En sonunda holinin şirketinde işe başladı. Artık sigortalı maaşlı bir işim var diye seviniyor işine bakıyordu. Ama holinin niyeti bozuktu. Aklına girdi çenin. Çen de artık yıllardır yaşadığı bu sefaletten bunalıp kendini akışa bıraktı. Holi ile evlendiler. Holiyi sevmiyordu, ama yıllardır her ikisi de ideal ve mükemmel çift imajı çizmek adına harika rol yapıyorlardı. Holiye artık katlanamıyor, görmek dahi istemiyordu. Ama alıştığı bu lüks hayatı bırakmak da öyle kolay değildi. Her ne yaptıysa bir daha geçmişe dönmemek adına yapmıştı. Çenin en büyük korkusu sefil hayatına geri dönmekti. Korktuğunun başına gelmesi kaçınılmaz galiba diye düşündü… acilen bir şeyler yapmalıydı. Oggyi aramıştı ama evdeki dadı sürekli uyuduğunu söylüyor oğluyla görüştürmüyordu. Ne yapacağını bilememişti. Ben yıllar evvel nasıl dayanmışım, şu an büyüdüm ama o kadar güçlü değilim diye geçirdi içinden ve bir müddet daha hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti... Sonra birden yataktan kalktı, aynanın karşısına geçti. Gözyaşlarını sildi ve ‘sen çen çelebisin, her zaman bir yolunu bulursun’ dedi…..

Sabah erkenden restorana gelen holi Keroya ‘haydi tapınağa gidiyoruz’ dedi. Kero çok mutlu oldu, çift hemen yola koyuldu. Arabada holi ’iyi ki karşıma çıktın kero’ dedi. ‘sen olmasaydın böyle bir efsaneden haberim olmayacaktı’ diye ekledi. Kero holiye sarıldı. Tapınağa varmışlardı. Holi bagajdan bir valiz çıkardı. İçinde sahip olduğu tüm tapular, banka hesap cüzdanları, şirket hisseleri, elmasları, altınları, holosko artı bir miktar parası ve daha bir sürü şey vardı……. Bunun ne olduğunu sordu kero. ‘aşk ve bereket tanrıçasının efsanesi doğruysa sahip olduğum şeylerden ayrılmadan ölene kadar yaşayabilirim diye düşündüm. O yüzden önce bu valizle tapınağa çıkıcam, sonra da gelip seni alıcam’ dedi. Ne kadar da geçim ehli bir bey diye aklından geçiren kero ‘tamam’ dedi gülümseyerek ve holiye sarıldı. Holi valizi aldı ve basamakları tek tek çıkmaya başladı. Sabahın erken saatinde yerler çiy dolayısıyla biraz kaygandı ama holi aldırış etmedi. 98. Basamağa geldiğinde kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Kero da heyecanla aşağıda onu izliyordu. Son basamağı da çıktıktan sonra arkasını döndü ve aşağıdaki keroya el salladı. Holi başarmıştı valizi düşürmeden tapınağa kadar çıkarmıştı. Çok mutluydu. O sırada gözüne gelen güneş yüzünden bir an sendeledi ve valiz elinden kayıp merdivenlerden yuvarlanmaya başladı. Holi panikledi ve valizin arkasından koşmaya başladı. O sırada ayağı burkulan holi kaydı ve yuvarlanarak merdivenlerden düştü. Adeta bir semazen gibi merdivenlerden yuvarlana yuvarlana geliyordu aşkütellası keronun. Kero donakaldı ne bağırabiliyor ne bir adım atabiliyor ne de ne yapacağını bilebiliyordu... Bu düşüncelerinin arasında en sonunda ayaklarının dibine düşen holiyi gördü. Holi baygındı, uyandırmaya çalışıyor bir türlü uyanmıyordu. İşte o an kero çevresinde toplanan kalabalığa bağırıp ambulans çağırmalarını söyledi. kero holiye sarılıp ağlıyor çaresizce yardım bekliyordu..........


8. bölüm

Kero günlerdir sessizliğini koruyordu. Alcatraz olaylar karşısında kendini suçlayan keroya anlam veremiyordu. Yani seven adam valizi mi çıkarırdı taa o tapınağa. Tamam keronun da fantastik fantezileri vardı, tapınaklara gitmek de neydi örf ve adetlerimizin neresinde vardı bu… ama yine de diyemiyordu kardeşine. Yine sessiz sakin kahvaltı ederken ‘bugün de gidecek misin hastaneye’ diye sordu. ‘başka gidecek yerim mi var’ diye cevapladı kero. ‘8 gün oldu kero o adam daha da çıkamaz komadan ne diye gidiyorsan bırak kendine işkence etmeyi’ deyince kero hüngür hüngür ağlamaya başladı… alcatraz bi yandan kızarken bi yandan da kardeşini teselli ediyordu…

Chen tüm hayatı boyunca yaşadığı kadar aksiyon macerayı son bir hafta on güne sığdırmıştı resmen. Holynin durumu tekrar yalıda ipleri eline almasını sağladı. Çenin en büyük avantajı henüz üvey kızlarının boşanmadan haberinin olmamasıydı. Nakti yoktu çenin ama en azından tekrar ışıltılı hayatına dönmüştü. Holy uyanırsa onu mahvederdi, tabi uyanabilirse……… bu yüzden vakit kaybetmeden tüm olası sonuçlar için ayrı ayrı planlar yapmaya başladı. En kötü ihtimal ile holy uyanır çeni kovardı. O da bir haftalık eski hayatını yaşamış olurdu. En kötü ihtimal bile onu korkutmuyordu artık. O yüzden asıl gerçekleşmesini istediği ihtimal için kollarını sıvamıştı. Avukata verecek parası yoktu. Bu yüzden gidip bi arzuhalci buldu. Ona eski kocasının ölmesi durumunda nasıl bir yol izlemesi gerektiğini sordu. Adam pek bilmiyor gibiydi ama benden daha aşinadır herhalde deyip adamdan aldığı cevaplarla tatmin olmuş bir şekilde yalısına geri döndü. Havuz başında güneşlenirken oggy geldi. ‘babama gidelim mi anne’ diye sordu. Oggye sıkı sıkı sarılan çen ‘tabiki de oğlum sen nereye istersen gidelim’ deyip alnına bir öpücük kondurdu.

Kero hastaneye çoktan gelmişti. Her gün geliyordu zaten. Holyle kendi kendine konuşup onu ne kadar sevdiğini anlatıyordu hep. arada mescide gidip dua da ediyordu. Ama en çok mahmutla zaman geçiriyorlardı. Mahmut da her gün geliyordu hastaneye. Mahmutla çok yakınlaşmışlardı. Muhabbetini sevmişti. Keşke daha başka koşullarda arkadaş olsaydık daha çok güler eğlenirdik diye düşünüyordu kero. mahmut çok iyi çok efendi, zeki ve esprili biriydi. Ve tabiki de çok yakışıklıydı. Yine o gün sohbet ederken birden mahmut ‘sen holyi gerçekten evlenecek kadar seviyor musun’ diye sordu. Kero şaşırmıştı. Bu nasıl bir soruydu. Sevmenin dereceleri mi vardı. Seven insan direkt evlenemiyor muydu. ‘evet’ dedi. ‘peki o seni seviyor mu’ dedi mahmut. ‘evet, yoksa neden evlensin ki benle’ dedi. ‘bilmem, holy 8 defa evlendi. Ben bi insanın 8 kere aşık olup sevebileceğine hele ki kısa periyotlarla inanmıyorum’ dedi ve ‘sahi siz ne kadar oldu tanışalı’ diye ekledi. Kero duyduğu acı gerçeklerle sarsıldı. ‘bi-bilmem birkaç ay oldu galiba’ diyebildi. Kero zaman kavramını yitirmişti ama daha 1 ay bile olmadığından emindi. Morali çok bozuldu yüzü düştü. O sırada yanlarına çen gelmişti.
Keroyu küçümseyerek ‘oo bakıyorum da eski kocam ölürse diye yedeğini işlemeye başlamışsın’ dedi gözlerini belerterek. Kero sinirlendi. Tam ağzını açacakken mahmut ayağa kalktı ve çene bağırıp onu oradan kovdu. Sonra keroya sarılarak ‘sen bakma ona, geldiği yere dönmek ona ağır geldi neye saldıracağını şaşırdı’ dedi. Kero da mahmuta sarılmıştı ve o an hep ona sarılmak istedi…………….

Pluviofil çok mutluydu. Sürekli etrafına gülücükler saçıyordu. Ne arkadaşları ne de iş arkadaşları bu duruma alışık değildi. Oysa o kendinde hiçbir değişiklik yokmuş gibi normal hali hep buymuş gibi davranarak insanların dikkatini daha çok çekiyordu. Dün gece alcatrazla buluşmuşlardı. Alcatraza sürpriz yapıp onu dağ evine götürmüştü. Alcatraz ormanın ortasındaki bu eve bayılmış sanki sonsuza kadar orada yaşamak ister gibi bir havaya bürünmüştü. Pluviofil de alcatraza ‘birlikte burada yaşayalım mı’ diye sordu. ‘bu koca evde tek başımıza napıcaz’ dedi alcatraz. Gülümseyip onu takip etmesini söyledi. Arka bahçenin kapısını açtı ve 8-10 tane yavru köpek onları karşıladı. ‘bunları büyütürüz, yalnız olmuycaz ki’ dedi tekrar gülümseyerek pluviofil. Alcatraz o an pluviofile bir kez daha aşık oldu. Zaten her an ona aşık olmak için yeni bir şey fark ediyordu. Sahi bir insan bir insana kaç kere aşık olabilirdi. Alcatraz bilmiyordu ama rekora koştuğunu düşünüyordu. ‘pluviofil’ dedi ‘ben seni seviyorum, çok seviyorum. Öyle deli gibi değil gayet aklı başında olarak seviyorum’ dedi ve pluviofili öptü……..

Alcatraz artık resmen aşık olduğunu kabul ediyordu. Yeryüzünde pluviofil dışında kimsenin varlığı veya yokluğu onu ilgilendirmiyordu. Bu da herhalde aşk olsa gerekti. Çünkü alcatraz daha önce hiç aşık olmamış, kardeşi dışında da kimseyi sevmemişti. Ama şimdi pluviofil vardı. Onun yanında kendini çok iyi hissediyor mutluluk neymiş şimdi idrak edebiliyordu. Hangi cefanın mükafatı acaba diye kendi kendine sorarken cevap olarak uzayıp giden o listede kaybolurken görüyordu kendini. Eğer yaşadığı en kötü olayın bile bu hale gelmesinde bir payı varsa yaşadığı tüm kötülükler için şükrediyordu binlerce kez, öyle bi aşktı ondaki….. yoksulluk ve sefalet içinde büyümüş kardeşine de bakmıştı, kimsesizdi hayatı boyunca. Kimseden yardım istememiş zaten el uzatan da olmamıştı. Hep çalışmış kazandığıyla kendi yağında kavrulmuştu. Bu düşüncelerinin arasında birden bir şey fark etti. Pluviofil çok zengindi. Hayatı boyunca çalışsa kazanmayı dahi telaffuz edemeyecek kadar zengin. Peki ya pluviofil için alcatraz bir hevesse ve onun fakirliğini sorun ederse ne olacaktı…. Alcatraz kara bir girdabın içine girmişti…….

9. günün şafağında kan ter içinde ürpererek uyandı kero. Rüyasında holy uyanıyor sonra da keroyu sevmediğini çene geri döneceğini söylüyordu. Tekrar uyumaya çalıştı bi müddet ama uyuyamadı. Sonra kalktı, hazırlandı ve evden çıkıp hastanenin yolunu tuttu. Holynin odasının önünde bir kalabalık vardı. Döngüsel ve küboo hıçkırarak ağlıyordu. Yanına mahmut geldi ve ona sarıldı, ‘üzgünüm holy’yi kaybettik’ dedi. Yer ayağının altından kayan kero oracıkta bayılıverdi………

Ertesi günü cenazede resmen tüm galaksi orada toplanmış gibi bir kalabalık vardı. Zaten holnin 8 eski eşi + kero ön safı doldurmuştu. Safları sık tutmanın önemini kavramıştı kero. Diğerleri ağlamıyordu ama kero ağlıyordu. Çen ‘evlenemedi ya kaçırdığı servete lüks hayata ağlıyor’ diye düşünüyordu. Bi an kendi kendine ‘ah çen birkaç gün daha boşanmadan dayanabilseydin ya, adamın zaten eceli gelmiş’ diye üzülüp moralini bozdu. Ama holynin keroya kalmamasına da içten içe seviniyordu. Zaten kadınlar böyleydi, rakibine göre oynardı. Aptal erkekler de onlar için falan makyaj yaptıklarını düşünürlerdi ama aslında amaç en güzel kadın olmaktı. Bu da onun gibi bir şeydi işte. Teselli ödülü gibi. Kero da ‘ne lanetli insanım, bu yaşıma geldim evlenemedim, tam evleniyorum tamam bu defa oldu dedim adam öldü iyi mi. Bu adam 8 kere evlenmiş kero resmen adamı lanetin öldürdü’ deyip içerlenip daha da hıçkırarak ağlıyordu… cenazenin ardından herkes yavaş yavaş dağılmıştı. Geriye bir tek kero kaldı. Öyle boşluğa boş boş bakıyordu. Sonra mahmut geldi yanına ‘holyi bu kadar sevdiğini bilmiyordum, çok ağladın’ dedi. ‘ben ona değil kaderime ağlıyorum’ dedi kero………..

9. bölüm (Final)

Holy anısına….. (rip)​

Holynin ölümünden 8 yıl 8 ay 8 gün sonra

Ne yaramaz bir çocuk bu böyle diye geçirdi aklından kero. Kime çektiyse akşam tüm davetlilere rezil edecek bizi diyordu içinden. Kocası mahmut yaklaştı yanına gülümseyerek, bir süredir çocuğa tahammülsüz bakışını izliyordu keronun. ‘sen neden sinirlendin yine’ diye sordu. ‘bu nası çocuk bu çocuk olmamış, yapılamamış yani belli’ dedi sinirli bir şekilde. Mahmut daha da gülerek ‘sakin ol o daha çocuk ve bugün onun günü’ dedi. Biz çocukluğumuzda böyle miydik acaba diye düşündü kero ama çok da takılmadı. Zaten amerikadan yeni dönmüşlerdi tüm bu tantana için. Yıllardır memleket özlemi çekiyordu zaten derken bir de bu telaş ağır gelmişti. Bir an geçmişe gitti… Neler neler yaşanmıştı öyle. Holi öldüğünde birden dünyası başına yıkıldı zannederken sislerin arasından çıkıp gelen mahmut onu tekrar hayata bağlamıştı... Tam tüm evlenme hayallerine veda etmiş yastayken holinin aşuresini yaptığı sırada (evet aşure, helvasını yapmaya eli varmamıştı hem de aşure ayıydı…) mahmut gelmişti onu ziyarete. İlk orada fark etmişti kero mahmuta karşı ilgisi olduğunu. Sonra sohbet muhabbet derken geniş bir zaman dilimine yayılan arkadaşlıkları aşka dönüşmüş, organik ve entrikasız bir şekilde sonunda evlenmiş ve mutlu olmuştu kero. Aslında öle abartılacak bi mevzu da değil ama sevmek ve sevilmek güzel bir şeymiş diyordu hep. Mahmut bu ışıltılı hayatı sevmediği için amerikaya dönmek istemiş ve kero da onunla gitmişti. Arada alcatraz ve pluviofil onları ziyarete geliyordu ama onlar hiç türkiyeye gelmemişti… sonra alcatraz ve pluviofili düşündü. Onların başından da neler geçmişti öyle. Bi dönem alcatrazın girdiği fakir oğlan zengin kız tripleri yüzünden ayrılmışlardı da… ama sonra kader bir şekilde onları bir araya getirmişti tekrar tekrar, kopamamışlardı… bu düşünceler aklından geçerken Alcatraz yaklaştı yanına. Ne kadar da değişmişti kardeşi. O hep karamsar, kaygılı ve agresif halinden eser kalmamıştı. Pluviofil ona çok iyi gelmişti. Çok zor sınavlardan geçmişlerdi birlikte. Bir ara mahmut ve pluviofil evlenmişti hala mantığını çözüp anlayamadığı bir sebep ve şirket hisseleri yüzünden. Mahmut keroyu bunun kağıt üzerinde bir evlilik olduğuna bir şekilde ikna etmişti ama pluviofil alcatrazı ikna edememişti. O da pluviofile inat çenle evlenmeye kalkmıştı. O günü hiç unutmuyordu kero. Tam nikah kıyılacakken pluviofilin ‘durun bu nikah kıyılamaz’ diyerek içeri girmesini ve elindeki boşanma kararını alcatraza göstermesini… bunlar gerçekten yaşanmıştı.. o an herkes şoktaydı alcatraz çenle evlenmekten vazgeçtiği için. Sonra alcatraz ‘madem bu kadar masraf ettik herkesi topladık bari pluviofille evlenelim demişti’ tüm salon bu kararı ayakta alkışlamış, nikah memuru el çabukluğuyla hemen düzenlediği evraklardan sonra kime niyet kime kısmet edasıyla pluviofil ve alcatrazın nikahını kıymıştı. Bu düşüncelerden sıyrılan kero ‘nikahını hatırlıyor musun’ diye sırıttı. ‘nasıl unutabilirim, hem unutmayı deli gibi istiyorum hem de asla unutmak istemiyorum değişik bir gündü gerçekten’ dedi alcatraz yüzünden ne hissettiği anlaşılmayan bir ifadeyle. Derken pluviofil geldi yanlarına ‘ne kaynatıyorsunuz iki kardeş’ diye sordu. ‘nikahınızı’ dedi kero alcatrazın dürtmesine fırsat kalmadan. Pluviofil ne zaman o konu açılsa kızarır, utanırdı ‘ay hatırlatma kero unutmak istiyorum o rezilliği ama unutulmuyor işte, insan nikahını nasıl unutur ki’ diyordu. Onlar sohbet ederken ortalıkta koşturan çocuk masaya çarpıp üzerindeki tabakların yere düşüp kırılmasına neden oldu. Kero ‘evladım koşmasana sabahtan beri kaç oldu seni uyardığım’ diyerek çocuğun yanına koştu. Ayağı yaralanıp kanayan çocuk ağlıyordu. Kero çok üzüldü ve çocuğa sarıldı, az daha o da ağlayacaktı…

Chen de davetliler arasındaydı ve davetten biraz erken gelmişti. Şampiyonlar ligi gibi bir ekip bir araya toplanmıştı yıllar sonra, her şeyi detaylı bir şekilde yerinde izleyip analiz etmeliydi. Yıllar çenin güzelliğinden hiçbir şey kaybettirmemişti. Yine çok şık ve ışıl ışıldı. Onu göre alcatraz karşılamaya gitti. Ne de olsa eski nikah masasında bıraktığı kadındı. Bu da nasıl bir şeyse insan eski çıktığı falan olurdu nikah masasında bıraktığı da neydi… ‘hoş geldin çen erkencisin’ dedi. ‘hoşbulduk, ben yabancı mıyım ayol davetlilerle birlikte geleyim’ dedi. Yanına gelen keroyu gördü, onu çok uzun zamandır görmemişti.. çen holinin ölümünden sonra eski hayatına dönmüştü. Holiden boşanması ile holinin ölümü arasında yaşadıkları ona iyi bir ders olmuştu. Holinin tüm serveti 3 çocuğu arasında paylaştırılmış, oggynin hisselerini yönetmek de chene kalmıştı. Çen yalıya tekrar taşınmıştı. Küboo biggie ile evlenip prag paris Londra üçgeninde geziyor neredeyse yüzünü bile görmüyordu. Küboo adına üzülüyordu içten içe. Bi tarafı da oh olsun diyordu, en büyük kız olarak üvey anneyi kabullenmemiş kendince çenle hep yarış halinde hayatı zehir etmeye çalışmıştı ne de olsa. En sonunda da onun sadece parasını seven çenin eski sevgilisiyle evlenmişti. Aslında küboonun canını sıkmak için bunları kullanabilirdi ama oggy ve psikolojisi onun için daha önemliydi. Bu yüzden huzur kaçırıcı hiçbir olayın içinde bulunmamalıydı artık. Döngüsel ile dinamic arasında alevlenen aşka erken müdahale edip döngüseli kanadaya yollamıştı. Uzun zamandır gelmemişti. Umuyordu ki gelmezdi de…. Çen tüm yaşadıklarından sonra sonunda huzurlu ve mutlu bir hayata kavuşmuştu. Arada canı entrika, yalan dolan falan çekiyordu ama oğlunu düşünüyordu. Belki de diyordu, belki de oggyden ayrı kaldığı o kısa süreçte gerçekler yüzüne bu kadar sert çarpmasa çok daha farklı bir yoldan devam edebilirdi, çen fark etmişti ki kaybedecek hiçbir şeyi yokken aslında kaybedecek çok şeyi vardı… o yüzden keroya sarıldı. Kero neye uğradığını şaşırdı, acaba yine neyin peşinde diye düşünürken aklına çocuk geldi, ben bi bakayım diyerek yanından ayrıldı.

Çocuk ortalıkta yoktu. Kero alcatraz mahmut üçü birden çocuğu arıyordu ama hiçbir yerde bulamıyorlardı. Kero kafayı yemek üzereydi. Kimseyi de panikletmemek için bir şey diyemiyorlardı. Derken alcatraz daha fazla dayanamadı orkestradan bir anons geçmesini istedi. Şimdi herkesin haberi vardı ve herkes çocuğu aramaya başlamıştı. Ama yoktu. Bir müddet sonra pluviofilin çığlığı duyuldu. Havuz kenarındaki demir parmaklıklara kafası sıkışan çocuk mahsur kalmıştı. Kero ‘çocuğum senin ne işin var orada çıkamayacağın yere neden giriyorsun bilmediğin işe girişiyorsun’ diye azarlıyordu. Bir müddet daha uğraştılar ama canı yanan çocuk ağlamaya başlayınca vazgeçtiler. O sırada açılın ben hallederim diyen mahmut geldi. Demir parmaklıkları adeta bir cüneyt arkın edasıyla bükerek açmak suretiyle çocuğu kurtardı ve bir anda halkın kahramanı oldu. Kero kocasına bir kez daha aşık olmuştu… çocuk da kurtulduğuna göre davetlileri daha fazla bekletmemelilerdi, eğlence başlasındı diye düşünüyordu çen, bi çocuğa sahip çıkamıyorlar düşüncesi dışında dişe dokunur bir malzeme toplayamamıştı henüz çünkü...

Yıllar sonra birbirine düşman belki de bir o kadar pişman ekip tekrar bir araya gelmişti. Sahi neydi onları tekrar bir araya getiren. Yapılan her şey unutulmuş muydu. Derken tam da tüm bu curcunanın arasında orkestradan bir ses yükseldi. ‘Lütfen bebeleri pistten alalım ve sünnet çocuğumuza kuvvetli bir alkış alalım.’ Alkışlar arasında anne ve babasıyla birlikte geliyordu kahramanımız. Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı, şeytan görsün yüzünü dediği, kimin eli kimin cebinde belli olmayan, eski çıktığının ex eniştesinin kayınçosunun komşusu edasında beyin yakan ekip alkışlıyordu şimdi… tüm bu ilişkilerden, entrikalardan ve nasıl bir ekibi bir araya getirmiş olduğundan habersiz, pluviofil ve alcatrazın eline tutuşmuş sleepless sahneye doğru yürüyordu….

-SON-

Soyağacı

 
Son düzenleme:

pumpkin

kabaktan dönenin kaşığı kırılsın
Elmas Üye
Katılım
7 May 2020
Mesajlar
10,113
Tepki puanı
2,225
Puanları
113
Konum
Kreş
Cinsiyet
Kadın
Devamını bekliycenizi düşünmemiştim :honk:
 

pumpkin

kabaktan dönenin kaşığı kırılsın
Elmas Üye
Katılım
7 May 2020
Mesajlar
10,113
Tepki puanı
2,225
Puanları
113
Konum
Kreş
Cinsiyet
Kadın
Ses at öyle daha kolay olur


Diğer üyelerin nasıl dahil olacağini merak ediyorum
Kafamdaki senaryoya yeterli üye yok şu an forumda :honk: bazı üyeler dublörlük falan da yapcak artık mecbur :honk: taslak yazdıktan sonra çok değişiklik yaptım direkt ses olmaz en iyisi yazmak :honk:
 

alcatraz

🍻
Moderatör
Katılım
13 Nis 2022
Mesajlar
10,454
Çözümler
1
Tepki puanı
2,590
Puanları
113
Konum
Turist
Cinsiyet
Erkek
Kafamdaki senaryoya yeterli üye yok şu an forumda :honk: bazı üyeler dublörlük falan da yapcak artık mecbur :honk: taslak yazdıktan sonra çok değişiklik yaptım direkt ses olmaz en iyisi yazmak :honk:
yazarak metne dökersin kanks. ben sana söylerim o tarafı
 

Chen

🇵🇸
Forum Sorumlusu
Katılım
9 Ocak 2020
Mesajlar
44,481
Çözümler
4
Tepki puanı
12,991
Puanları
113
Konum
.
Cinsiyet
Kadın
Kafamdaki senaryoya yeterli üye yok şu an forumda :honk: bazı üyeler dublörlük falan da yapcak artık mecbur :honk: taslak yazdıktan sonra çok değişiklik yaptım direkt ses olmaz en iyisi yazmak :honk:
Tamam ben yan rol, yanın yanı rol, daha da yanı rol olabilirim
 

dinamickaygısız

Platin Üye
Katılım
18 Şub 2021
Mesajlar
6,831
Çözümler
1
Tepki puanı
954
Puanları
113
Konum
Türkiye
Cinsiyet
Erkek
Bu hikayenin gerçeklerle ilgisi ne kadardır. Hayal ürünü olup uydurma çıkmasın :honk:
 
Üst Alt