Halide Edip Adıvar Vurun Kahpeye Özeti

Chen

🇵🇸
Forum Sorumlusu
Katılım
9 Ocak 2020
Mesajlar
44,034
Çözümler
4
Tepki puanı
12,726
Puanları
113
Konum
.
Cinsiyet
Kadın
Halide Edip Adıvar Vurun Kahpeye Özeti



VURUN KAHPEYE
YAZAR: HALİDE EDİP ADIVAR
KONUSU:Bir öğretmenin vatan ve gelecek nesiller için inançları ile hayatı pahasına gericilerle mücadelesi

ZAMAN:Kurtuluş Savaşı Yılları

YER:Anadolu’da Adı Verilmemiş Bir Köy

KAHRAMANLAR:
1-İLERİCİLER:
Aliye Öğretmen
Yüzbaşı Tosun Bey
Kahraman Küçük Durmuş
Kuvayı Milliyeci Ömer Efendi ve Eşi Gülsüm Hala
2-GERİCİLER:
Hoca Fettah Efendi
Hüseyin Efendi
Yunan Kumandanı Damyanos

USLÜP:Kitabın dili Arapça ağırlıklı olmakla birlikte tasvirler çok kullanılmıştır ve uzundur.
Bununla beraber olaylar çok akıcı işlenmiştir

ASIL ÖZET:Aliye İstanbul’dan Anadolu’ya gelmiş idealist bir öğretmendir.Köyde kalmak için Ömer Efendinin evini bulur. Ömer Efendi ve eşi Gülsüm hala , Aliye’ yi ölmüş kızlarının yerine koyarlar ve çok severler .
Okula başlayınca köy ağasının oğlunun , diğer bir çocuğu hırpalaması ve babasının okula gelmesine meydan okuyup , onu sınıftan kovması büyük yankı yapar. Olayı evde anlatması ile“Toprağınız toprağım,eviniz evim;burası için,bu diyarın çocukları için bir ana,bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!” diye yemin eder.
Hakikaten , Aliye bütün dedikodulara rağmen şevkle çalışıp , taktir topluyor bütün kasaba onu konuşuyordu.
Aliye ; çocuklara marşlar öğretip bayraklarla caddelerde dolaştırıp milli marşlarla duygularını ve milli hislerini coşturuyordu .
Bu arada Ferit Paşa hükümetine bağlı olanlar, Hacı Fettah Efendi başkanlığında Aliye hanıma cephe alıyorlardı.
Camiden çıkan ahaliyi Hacı Fettah kışkırtıp “namahrem, yüzü gözü açık , bunları parçalamalı...” diye bağırıyordu. Tam o sırada dört nala süvari kütlesi yaklaştı. Kumral ve uzun boylu bir kumandan ilerledi. Kumandan Tosun Bey , halka haykırdı ; “merhaba arkadaşlar ; toplanın size söyleyeceklerim var .”
Tosun Bey Ömer Efendinin evinde ağırlandı. Tosun bey Yunanlılara karşı çetesiyle birlikte dağlarda dolaşıyor , Yunanlıları yurttan atmak için çareler arıyordu. Herkes ondan korkuyordu. Diğer ağalarda Yunanlılara yardım eden olursa , Tosun Beye haber veriyordu.



Ömer Efendinin evinde Tosun Bey ve Aliye ayrı yerlerde görmeden yurdunu, kurtarmak için çareler arıyorlardı.Ömer Efendi,Tosun Beye; “Hacı Fettah Aliye’yi yüzü gözü açık diye parçalattıracağı, böylelerinin yok edilmesinin gerektiğini” söylemişti.
Hacı Fettah ve arkadaşı,Tosun bey hakkında dedikodular çıkarıp,elimizden topraklarımız alınacak diye köylüyü ayaklandırdı,eşlerini Aliye öğretmene ricaya gönderdiler. Aliye öğretmen,bir hışımla Tosun Beye gitti ve duyduklarını söyledi.Günlerdir onu arayan Tosun Bey ,köye bu kadar bağlı bir öğretmeni köylüsünden istedi. “Aliye benim nişanlımdır.Yunanlıları durdurup on beş gün sonra gelip zevcemi alacağım” dedi ve ayrıldı.
Hacı Fettah Efendi ve Küçük Hüseyin Efendi boş durmadı. “O Kahpeye şeriat burada cezasını verecek”dedi.
İki yobaz kılık değiştirip,Yunan karargahlarına gittiler. Askeri planları açıklayıp Yunanlılara yardım ettiler. Yunanlılar bir sabah alaca karanlıkta bu yöreye girerler. Hoca onları karşıladı. Yunan komutanı kasaba hakkında bilgi toplamış. Zenginleri tespit etmişti. Amacı önce kasabada emniyeti temin etmek,sonra da kendi için bolca para toplamak.
Gördüğü güzel öğretmene aşık olan Yunan Komutan Damyanos’tan kendisi ile evlenirse onu Yunanistan’ın en zengin kadını yapacak,Yunan kuvvetlerini Türkiye’den çekeceğini Tosun Beyi kurtaracağını söylemişti.Aliye bunları kabul etmeyince Küçük Durmuş’la başka çareler aramaya ve babasını kurtarmaya çalışır.
Durmuşun tavsiyesi ile Hacı Fettah Efendiye gittiler.Ricada bulundular.Hoca, kendisini “KAHPE-KAHPE!!” diye uğurladı.
Son çare Hüseyin Efendiydi. Ona rica için gittiği evinde kendisini arzulayan vahşi bir şehvetle karşılaması Aliye’yi çileden çıkarır geri döner.
Onu bekleyen küçük Durmuş Aliye’yi incir bahçesine götürür orada Tosun Bey’le karşılaşırlar. Bu arada Ömer Efendi Atina’ya sürülmüş. Tarlalarının bir kısmı Hacı Fettah Efendiye verilmişti.
Tosun Bey ,Aliye’yi buradaki haberleri iletmesi için bırakmıştı. Küçük Durmuş vasıtasıyla iki nişanlı haberleşiyorlardı. Aliye bir yandan da Türk ordularını karşılarken kullanılacak bayrağı işliyordu. Türk orduları kasabaya girdiler Binbaşı Ali Bey , Tosun Bey’in nişanlısını aradı.Çünkü;Tosun Bey düşman cephaneliği yok ederken vücudunun yarısını kaybetmişti. Ali Bey, Aliye’yi Hüseyin ve Hacı Fettah’a sordu. Bu durumdan çok korkan iki kafadar, “Aliye Hanım kötü oldu ahali onu parçalarken,“VURUN KAHPEYE! VURUN KAHPEYE!!”diye“ hep bir ağızdan bağırdılar” dedi.
Gülsüm hala ile Durmuş onun parçalanmış vücudunu incir bahçesine gömdüklerini söylediler. Tosun Bey arkadaşı Ali Bey’e yazdığı mektupta Aliye’nin mezarının köyde yaptır. Kasabada iyilik ve fedakarlık abidesi olduğunu,isminin temiz olarak iade edildiğini söylemiş ve şöyle eklemiştir. “Ben menekşe gözleri ile sevdiğim en büyük kahramanı,şehit kızı kalbimde götürüyorum. Dudaklarımda onun sözleri var. Toprağınız toprağım,eviniz evim;burası için,bu diyarın çocukları için bir ana,bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!”

ANAFİKİR: Bir öğretmenin yurdunu kurtarmak için hayatını vermesi



Yazarın Edebi Kişiliği:
Halide Edip Adıvar. 1884 yılında İstanbul’da doğan Halide Edip Adıvar, İngiliz kültürü almasını isteyen babası Mehmet Edip Bey tarafından Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nde okutuldu Halide Edip bu okulda mistik doğu edebiyatını tanıdı ve Rıza Tevfik Bölükbaşı'ndan Fransız edebiyatı dersleri aldı. Ayrıca özel olarak Kuran-ı Kerim, Türk musikisi, Arapça ve felsefe dersleri de aldı. Bu dönemde matematik dersleri aldığı Salih Zeki ile sonradan bir evlilik yaptı.

1901'de koleji bitiren Halide Edip Adıvar, 1908 yılında gazetelerde kadın hakları ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Halide Edip bu yazıları yüzünden bazı çevrelerin tepkisini topladı. 31 Mart Ayaklanmasının çıktığı dönemde Mısır’a kaçtı. 1909'dan sonra eğitim alanında çalışmaya başlayan Halide Edip, öğretmenlik ve müfettişlik yaptı. Balkan savaşlarında hasta bakıcılık yaptı. Bu işler sayesinde toplumun değişik kesimlerinden insanları tanıma fırsatı buldu. 1917'de ikinci eşi Adnan Adıvar ile evlendi. 1919'da Yunanlıların İzmir’i işgalini protesto etmek amacıyla yapılan mitingde o çok etkili ve ünlü konuşmasını yaptı. Bu konuşma yüzünden 16 Mart İstanbul’un işgalinden sonra hakkında soruşturma açıldı. Halide Edip bu kez Anadolu'ya kaçtı ve Erken-i Harbiye'de görev alarak doğu cephesinde savaşa katıldı. -3-
Halide Edip önce onbaşı olarak savaştı, daha sonra da çavuş rütbesi aldı.
Savaştan sonra Amerikan mandasını savunduğu için Atatürk ve Cumhuriyet Halk Fırkası ile görüş ayrılıklarına düştü. 1926'da eşi Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye'den ayrıldı. ABD ve Hindistan'da konuk öğretim görevlisi olarak ve özel davetlerde çeşitli konferanslar verdi. 1939'da İstanbul’a dönen Halide Edip, 1940'ta İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi Kürsü başkanı oldu.
Halide Edip Adıvar, 1950'de Demokrat Parti listesinden bağımsız İzmir
milletvekili seçildi. Ancak bir süre sonra partinin kimi politikalarını eleştirince, eski dönemdeki Amerikancılığının gündeme getirilmesinden rahatsızlık duyarak 1954'te bu görevinden istifa etti. 1955'te kocasının ölümü üzerine siyaseti tamamen bıraktı ve üniversitedeki kürsüsüne geri döndü. Halide Edip bir süre sonra sağlığı bozulunca evine çekildi ve burada kitap yazmaya devam etti. Edebiyatçı kişiliğinin yanında siyasi yönüyle de öne çıkan Halide Edip Adıvar 1964'te öldü.
Yazarın en ünlü kitapları Kurtuluş Savasını işlediği 'Ateşten Gömlek', 'Vurun Kahpeye', İstanbul ve Osmanlı’nın karmaşık toplumsal yapısının bir panoraması gibi olan 'Sinekli Bakkal'dir. Halide Edip Adıvar'in, Seviye Talip (1910), Handan (1912) ve Son Eseri (1913) gibi ilk romanları aşk öyküleri anlatır. Roman kahramanlarının yakıp yıkan sevgilerini, tutkulu aşklarını anlatmak için iç dünyalarına yönelir. Romanların en büyük özelliği kadın kahramanları, onların aşığı olan erkeklerin ağzından anlatmasıdır. Konu anlatıcı olarak aşık erkeği seçer. Kadınların kişililiklerini erkeklerin gözüyle değerlendirir. Romanda erkek evli ise, aşk daha da fırtınalı bir hal alır, iç çatışmalar olur, romanın sonunda aşıklardan birisi ölür.

Halide Edip Adıvar'in kadın kahramanları, o dönemde ideal saydığı Türk kadınını temsil eder. Bu kahramanlarda yazarın kendini anlattığı iddialarında doğruluk payı olduğuna inanıyorum.
Çünkü yazılar yazarın içinden kopup gelen parçalardır. Yazının yazarın kimliğinden tamamen bağımsız olmasını düşünemiyorum. Seviye Talip, Handan, Kâmuran güçlü kişilikleri olan,
olan, her durumda haklarını savunan, modern görüşlü batı terbiyesi almış, sanatçı yönü olan, yabancı dil bilen, kültürlü çekici kadınlardır.



Halide Edip Adıvar, Türkocağı'ında çalışmaya başladıktan sonra Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu ile birlikte yazdığı 'Yeni Turan'da (1912) yurt sorunlarını dile getirir.
Romandaki olaylar II.Meşrutiyet döneminde yaşanmaktadır ve Yeni Turan adlı idealist bir partinin programı anlatılmaktadır. Bu ütopik romanında yazar, o zamanki siyasi görüşlerini açıklama fırsatı bulmuştur.
Halide Edip, Kurtuluş savası yıllarını, direniş olaylarını, kahramanlıkları anlattığı, Ateşten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye (1923) adli romanlarını birebir gözlemlerinden yararlanarak yazdığı için oldukça gerçekçidir. Bu romanlarındaki kadın kahramanlarında diğerlerinde olduğu gibi yüceltilmiş olduğunu görürüz. Bu kitaplardaki kadın kahramanlar entelektüel yönleriyle değil, zorluklara göğüs geren, Anadolu'da erkeklerle beraber düşmanla
savaşan, erdemli vatansever kadınlar olarak yüceltilmiştir. Halide Edip Adıvar'ın yapıtlarındaki kadın kahramanlar batili kültürü almıştır ve özgür düşünüp yasar ama aynı zamanda milli değerlerine bağlı ve ahlaklıdır. Gerektiği yerde bir erkek gibi davranabilen, spor yapan, ata binen bu kadınlar, aynı zamanda 'kadın' olduklarının da bilincindedir. Halide Edip Adıvar en ünlü romanı 'Sinekli Bakkal'da kişisel ilişkileri anlattığı roman anlayışından farklı olarak Osmanlı toplumunun genel yapısını anlatmıştır. Sinekli Bakkal 1943'te CHP Ödülü'nü alarak Türkiye'de en çok baskı yapan roman olmuştur. Halide Edip Adıvar, çok çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda Türkçe ve İngilizce kitaplar yazmış, İngilizce’den Türkçe'ye çeviriler yapmıştır. Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özellikle yer vermiştir. Çağdaşları arasında yurtdışında en çok tanınan Türk yazarı olmuştur. Eserlerinden bazıları İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Macar, Fin, Urdu, Sırp, Portekiz dillerine çevrilmiştir.
ESERLERİ:
Roman: Heyula (1909), Raik'in Annesi (1909), Seviye Talip (1910), Handan (1912), Yeni Turan (1912), Son Eseri (1913), Mev'ud Hüküm (1918), Ateşten Gömlek (1923), Vurun Kahpeye (1923), Kalp Ağrısı (1924), Zeyno'nun Oğlu (1928), Sinekli Bakkal (1936), Yolpalas Cinayeti (1937), Tatarcık (1939), Sonsuz Panayır (1946), Döner Ayna (1954), Akile Hanim Sokağı (1958), Kerim Ustanın Oğlu (1958), Sevda Sokağı Komedyası (1959), Çaresaz (1961), Hayat Parçaları (1963)
Öykü: Harap Mabetler (1911), Dağa Çıkan Kurt (1922), Kubbede Kalan Hoş Sada (1974)
Oyun: Kenan Çobanları (1916), Maske ve Ruh (1945)
Anı: Türkün Ateşle İmtihanı (1962), Mor Salkımlı Ev (1963)
Diğer Eserleri: Talim ve Terbiye (1911), Turkey Faces West (1930), Conflict of East and West in Turkey (1935), Inside India (1937), Türkiye'de Sark-Garp ve Amerikan Tesisleri (1955), İngiliz Edebiyat Tarihi, 3 cilt (1940-1949), Doktor Abdülhak Adnan Adıvar (1956)
Özet 2
2. KİTABIN ÖZETİ: Kitap, Aliye’nin hayatındaki amacını belirten sözüyle başlar: “Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!”. Ve Aliye’ye ait tasvirlerle devam eder. Aliye daha sonra hayatını kaybedecek olan Yüzbaşı bir babanın ve veremli bir kadının kızıdır. Asker babası ona iç kuvvetini, verem anası ise ezeli ve hasta içliğini vermiştir. Öğretmen okulunu bitirir. Diplomasını alır. Genç bir öğretmenin, “Anadolu’da çalışınız!” telkini ona yeni bir yol gösterir. O, İstanbul’da yer bulabilmek için her aşağılığa katlananların haline küçümseyerek bakardı. Nihayet hiçbir kimsenin gitmediği…kasabasının açık bulunan öğretmenliğini kendisine verdikleri zaman Haydarpaşa’dan tek bavuluyla trene biner. Aliye okulu bulur ve müdürün gelmesini bekler. İki kişi konuşa konuşa merdevenlerden iner. Biri müdür, diğeri ise Ömer Efendidir. Maarif Müdürünün toparlak siyah sakallı, bulanık sünepe gözleri, hileci uzun yüzü altında iğrenç, ince dudaklı bir ağzı vardır. İdare meclisi Ömer Efendi, sarıklı, temiz yüzlü, kır sakallı, gün görmüş yüzlü bir insandır. Müdür ve Ömer Efendi, Aliye’nin nerede kalacığını konuşurlar. Müdür okulda yatıp kalkmasını tavsiye eder. Fakat Ömer Efendi, hileci Müdüre kaşı çıkar ve Aliye’ye kendi evinde kalmasını söyler. Olayı iyi analiz eden Aliye, bunu kabul eder. Ömer Efendi ile Gülsüm Hala… İki yanlız çift… Aliye’yi ölen kızlarının yerine koyarlar. Onlar Aliye’yi kızı Emine gibi severler; Aliye de onları bir ana-baba gibi görür. Artık Aliye’nin de anası-babası vardır. Aliye yeni okulunda, yeni öğrencilerine ders vermeye başlamıştır bile. Sınıfta tam bir ikilik ve ayrımcılık mevcuttur. Varlıklı ailelerin çocukları, sınıfta her istediklerini yapmaya hakları varmış gibi davranmaktadırlar. Her zaman dövülen gariban çocuğu olurdu. Yine bir kavgada Aliye haksız olan bir çocuğu döver. Ama bu çocuk kasabanın en zenginlerinden olan Uzun Hüseyin Efendi’nin oğludur. Uzun Hüseyin, Aliye’yi ders esnasında penceresinden izlerdi. Aliye’ye az da olsa göz koymuştur. Oğlunun bir İstanbullu bayan öğretmen tarafından dövüldüğünü öğrenir ve hemen dersaneye girer. Tartışırlar ve Uzun Hüseyin ağzının payını almış bir şekilde geri döner. Aliye bütün dedikodulara rağmen kalbinin en genç, en imanlı gücüyle okulda çalışır. Müdürün şüpheli yardımına, karısının kıskanç iftiralarına, Hüseyin Efendi’nin tehlikeli öfkesinden doğan etrafındaki tehlikeli havaya rapmen mevki kazanır. Okulda çocuğu olan her ana ona büyük bir sevgiyle sarılmıştır. Fazla olarak Hüseyin Efendinin evlenme teklifini geri çevirmiştir. Fakat memur hanımların ona karşı pek kuvvetli bir düşmanlık uyandırır. Bütün kasaba leh ve aleyhinde yalnız Aliye ile ilgieniyor, yalnız Aliye’yi konuşur. Aliye coşkun bir ruhla çoçuklara elinden geldiği kadar Türklüğü aşılamaya çalışır. Onlara vatan sevgisini verir. Çocukların ellerinde bayraklar, sokak sokak dolaşır. Bu, tabii olarak, ona kuvvetli bir Kuva-i Milliye taraflılığı rengini verir. Eşraf, Kuva-i Milliyeyi, bir çeşit bolşeviklik ve halkın mallarını alıp halka dağıtacak bir şey diye anladıkları için üzüntülüdürler. Hala düşmanın durmadan ilerlemesi, Kuva-i Millieyenin ordusuz günleri, eşrafı yeni savunma kuvvetine bütün bütün aleyhtar yapmıştır. Cuma günü namaz vaktinde Aliye çocuklarını toplar, bayraklı, şarkı söyleyerek gezerler. Namazdan sonra Fettah Efendi halkı meydana toplamış Kuvayi Milliye aleyhinde vaaz’eder. Aliye, konuşmaları duyar ve buna kızar. Kalabalığa ilerler. Kendini kalabalığın ortasında bulur. Çekinir önce. Derken, uzaktan ellibin kişilik Kuvayi Milliye birlikleri gözükür. Birlik komutanı Tosun Bey, olaya el atar. Kalabalık dağılır. Halk Tosun Beyin Ömer Efendilerde kalmasını kararlaştırır. Akşam olunca Ömer Efendi, Tosun Paşaya Hacı Fettah Efendinin halka yaptığı Kuvayi Milliye aleyhtarı konuşmalardan bahseder. Yüzü açık diye namuslu bir kızın az daha parçalattırılacağını anlatır. Tosun Bey, üçüncü gününde halka bir duyuru yapar. Halktan bir miktar ordu için para toplanacağını söyler. Halk buna itaraz etse de boşuna! Fettah Efendinin yaptığı küstahça konuşmalarından dolayı cezasını çok ağır çekeceğini söyler. Başta Fettah Efendinin karısı olmak üzere bir grup eşraf kadını Tosun Paşayı caydırmak için Aliye’ye yalvarmaya giderler. Okulda kadınlar kızı yakalayıp başlarlar dert yanmaya… Kadınların sızlanmalarına dayanamayan Aliye, onlara söz verir. Aliye, Tosun Beyle konuşur. Aliye’nin etkileyici gözleri ve sözleri, Tosun Paşayı ikna eder. Akşam Tosun Bey, ahaliyi toplayıp Aliye’yi Ömer Efendiden ister. Tosun Bey yapılacak olan bir baskın için başka bir köye gider ve Aliye’yi, Ömer Efendiye emanet eder. Yalnız Hacı Fettah Efendinin öfkesi ve kini eskisinden çok fazladır ve Kantarcıların Hüseyin Efendinin beyninde bir hançer vardır. İkisinin de kafasında bir tek fikir hakimdir: Tosun’un hareketinden… kasabasındaki düşman komutana haber vermek, Tosun’un on beş gün sonra dönüp Aliye’yi almasının önlemek… Hacı Fettah Efendi ve Uzun Hüseyin düşman karargahına varır. Komutan Damyanos’la görüşürler. Tosun Beyin tüm planlarını anlatırlar ona. Ömer Efendinin Tosun Beye olan yakınlığından bahsederler. Fettah Efendi, en kuvvetli duygularına değinir: Aliye… Aliye’den bahseder: güzelliğinden, şeytanlığından, kasabanın erkeklerini nasıl baştan çıkardığından… Fakat Uzun Hüseyin Aliye konusundan rahatsız olur. Çünkü ona yalnızca o sahip olmak ister. Damyanos, Kasabayı altüst eden bu kadar önemli bir Türk kızını, hayalini şiddetle kamçılar. Kız güzel ve ona aşık olan Hüseyin Efendi çevrenin en zengini…. Aliye, Tosunsuz günlerini onun hayaliyle geçirir. Sabaha karşı düşman ordusunun ayak sesleri duyulur. Halk tutunacak tek dal olan Hacı Fettah Efendiden yardım dilenirler. Ama Hacı Fettah Efendinin halktan bir isteği vardır: Birkaç Kuva-i Milliyecilerin öldürülmesi…. Başta Ömer Efendi! Damyanos’u Fettah Efendi karşılar. Derhal Aliye’nin evini korumaya aldırttırır. Daha önceden servet sahiplerini öğrenmiştir. Anadolu’da edinebileceği son serveti burada elde etmeye karar verir. Ardadan iki hafta geçer. Zulüm yapma en fena devrini yaşamış ve durmuştur. Fakat Fettah Efendi muradına tam olarak erememiştir. Ömer Efendi bütün aramalara rağmen bulunamamıştır. Hüseyin Efendi ise Aliye’nin komutanın eline geçmesi ihtimaliyle azap içinde dolaşır. Bunu anlamış olan Damyanos Aliye’yi bir yem gibi kullanmak istemektedir. Aliye küçük bir çocuktan Ömer Efendinin yakalandığı haberini alır. Beraber nöbetçi askerlere gözükmeden kaçarlar. Aliye, Damyanos’tan babasını serbest bırakmasını ister. Bu ihtaşamlı kız karşısında eli kolu bağlanan komutan kızın isteğini yerine getirir. Rumca konuşmaları ve komutanın Aliye'ye boyun eğmesi Fettah Efendiyi çileden çıkartır. Aliye’nin çarşaf giymiş gavur kızı olduğunu halka yayar. Domyanos, onları serbest bırakarak, Tosun Beyin kasabaya gelmesini sağlayıp onu öldürerek Aliye’ye sahip olmak düşüncesindedir. Zaman geçer. Damyanos kızla görüşmelere başlar. Ona sevdiğini söyler. Zorla ona sahip olmak ister. Fakat başarılı olamaz. Çünkü o karşılıklı bir sevgi istemektedir. Karşılıklı ilişkiler bir süre devam eder. Bu arada Tosun Bey, gizlice Aliye’nin evine girmeyi başarır. Gece birlikte olurlar. Ertesi günü bu kasabayı düşman kuvvetlerinden temizlemek için Tosun Bey bir saldırı yapacaktır. Sabah uyandıklarında etraflarının askelerle çevrili olduğunu görürler. Bunun üzerine Aliye, Domyanos’a gider. Evinin etrafından askerlerin geri çekilmesini ister. Aliye’nin bu isteğine karşılık Damyanos ona evlenmeyi teklif eder. Aliye, düşmandan kurtulacak olan kasabasını düşünür: düşmandan, pisliklerden temizlenmiş Türk kasabası… Her şey onun kararına bağlıdır. Mecburen kabul eder. Üç-dört gün orada kalır. Sonra Türk ordusu kasabaya girer. Aliye hemen kaçıp saklanır. Türk ordusu bölgeye girene kadar Fettah Efendi Aliye’yi bulur. Bu arada Domyanos ve askerleri kasabayı terk eder. Aliye halkın önünde dövülür. “Vurun kahpeye, vurun kahpeye” diye bağıran Fettah Efendi halkı da ateşleyerek hep bir ağızdan “kahpe” diye bağırmalarını sağlar. Türk birlikleri Aliye’yi ölü olarak bulurlar. Tosun Bey yoktur. Çünkü vücudunun yarısı gitmiştir. Görevlendirdiği askerler ona Aliye’nin öldüğü haberini bildirirler. Ve Tosun Bey tarafından mezarı diktirilir. Birliğin başındaki Ali Beyden bir ricası vardır:”Ordunun kurtarıcısı, cephanenin atılmasını hayatı pahasına, en korkunç bir facia, belki ebedi bir leke karşılığında alan büyük bir kadın olduğunu ilan et!” Ve o bu topraklar üstünde gerçekleşmesi için hayatını verecektir: “Toprağınız toprağım, eviniz evim. Burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiç bir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!” 3. ANAFİKİR: Bugün bu topraklar üzerinde güvenli yaşabiliyorsak, gülüp eğlenebiliyorsak, sevip seviliyorsak, rahatça uyuyup yeni bir güne “merhaba” diyebiliyorsak, mutlu bir yaşam sürebiliyorsak… unutmayalım ki tüm bunlar binlerce Aliyelerin namusunu, canını vatanının kurtulması uğruna feda ederek ve binlerce Tosun Paşaların gazi ya da şehit olmasıyla bu imkanlara kavuşabilmişizdir. Bugün bize düşen görev onların hala yaşayan bedenlerine acı ve ızdırap çektirtmemek…​
 
Üst Alt