Uğultulu Tepeler - Emily Bronte

Cherry

Platin Üye
Katılım
17 Tem 2023
Mesajlar
9,757
Çözümler
1
Tepki puanı
2,463
Puanları
113
Konum
ab inferno
Cinsiyet
Kadın
tumblr_8cfffc333d8ce8f3c14ff2773157f4e9_db13175f_500.jpg tumblr_11b875f94d20b5444b150ee4bc681515_97570f3f_1280.jpg

“Yüzün kapkara olsaydı bile, iyi bir kalbin oldukça bu senin yüzünü aydınlatırdı çocuğum,”

dedim ve

“kötü bir kalp ise en temiz yüzlüyü bile iğrençten daha beter birine çevirir,” diye de ekledim.



Uğultulu Tepeler, Emily Brontë



UĞULTULU TEPELER ÖZETİ


Bay Lockwood, mal sahibi Bay Heathclif ‘i ziyaretten yeni dönmüştür. “Burası sahiden epey güzel bir yer! Bütün İngiltere’yi dolaşsam, kalabalığın uğultusundan bunca uzak bir çevre bulabileceğimi hiç sanmıyorum. İnsanlara uzak duran biri için tam bir cennet burası” diye düşünmektedir. Bay Lockwood at üzerinde Bay Heathclif’ ile karşılaşarak ona, “Bay Heathclif, “ben yeni kiracınız Lockwood, Sizi ziyaret etmekten şeref duyuyorum” diye kendisini tanıtıp şöyle devam eder. “Buraya gelir gelmez, sizi ziyaret etme onuruna ermek istedim. Merak ettiğim, Thrushc- ross Grange’e kiracı olarak gelmekte bunca üsteleyişimin sizi huzursuz edip etmediğini öğrenmekti. Dün duyduğuma göre, kimi kaygılarınız varmış.” Der. Mülk sahibi Bay Heathclif,” Thrushcross Grange kendi malimdir, bayım! Kimsenin beni huzursuz etmesine izin veremem, olabildiğince… İçeri buyrun!» diye cevap verir. Bay Heathclif, misafirini içeri alırken uşağına seslenir” «Joseph, Bay Lockvvood’un atını al; sonra da şarap getir.»

Joseph, Bay Heathclif ‘in tek yardımcısıdır. Yaşlı ama gücü kuvveti yerinde bir adamdır. Joseph, Bay Lockwood’un atını alırken, ters ters: «Tanrı yardımcımız olsun!» diye söylenir.


“Uğultulu Tepeler” Bay Heathclif’in oturduğu bu yerin adıdır. Gerçekten de burası kuzey rüzgârlarının estiği bir yerdir. Burasının havası çok temiz, insanı zinde tutacak biçimde güzeldir. Bay Heathcliff’in malikânesi dayanıklı yapmış, daracık pencereleri duvarların içine sağlamca oturtulmuş, köşeler de kocaman taşlarla pekiştirilmiş oldukça sağlam bir binadır.

.Bay Lockwood , Bay Heathcliff’in malikânesini hayranlıkla izler. Kabartma resimleri, çocuk resimlerini ve aralarında 1500 yazısı ile “Hareton Earnshaw” adını görür. Evin tarihini öğrenmek ister ama ev sahibinden çekinmektedir. “Bu konuda birkaç kelime edebilir, somurtuk evsahibinden buranın kısa bir tarihçesini öğrenmek isteyebilirdim ama, onun kapıdaki tavırları benden ya içeriye girmemi, ya da çekip gitmemi beklediğini belirtiyordu. Benim ise evin içini görmeden onun sabrını taşırmak gibi bir isteğim yoktu.”

Oturma odasına girerler. Burası kuzeyli bir rençperin odası gibidir. Ev ile ev sahibi arasında hiçbir bağlantı yoktur. “Bu ev, eşyalar, kuzeyde doğup büyümüş, kısa pantolonlu, inatçı görünüşlü kendi halinde bir çiftçinin olsaydı hayret etmeye değecek bir şey bulunmazdı.”
Bay Heathclif bir köy ağası gibidir. Herkesten uzak duran bir köy ağası… “Bay Heathcliff, çevresiyle de, hayat biçimiyle de eksiksiz bir çelişki oluşturuyor. Dış görünüşüyle bir çingene gibi ama giyimiyle, tavırlarıyla bir beyefendiye benzer, yani bir köy ağası ne kadar beyefendi olabilirse o kadar… Biliyorum ki onun içine kapanık olması duygularını ele vermekten, karşılıklı kibarlık gösterilerinde bulunmaktan hoşlanmamasından kaynaklanıyor. Onun sevgisi de, kini de aynı derecede gizli olacaktır; ama tekrar sevilmeyi de, nefret edilmeyi de bir tür küstahlık gibi görecektir. Hayır, ben de çok ileri gidiyorum, kendi özelliklerimi rahatça ona mal ediyorum”

Bay Lockwood bir sandalyeye oturur. Şarap içer, sohbet ederler. “Ocaktaşının yanında, ev sahibimin yöneldiği sandalyenin karşısında bir yere oturdum, ortalığa çöken sessizliği yavrularının yanından uzaklaşan dişi köpeği okşayarak geçiştirmeye çabaladım. Köpek de, dudakları kıvrılmış, beyaz dişleri sulanmış, tıpkı bir kurt gibi ayağımın arkasını ısırmaya hazırlanıyordu. Heathcliff köpeğe bir tekme atarak hayvanı kovaladı ve Bay Heathcliff aşağı inmişti. “Köpek öfkeyle kucağıma atıldı. Onu geri itip hemen masanın arkasına çekildim. Bu olay, bütün sürüyü ayaklandırmıştı. Yarım düzine, farklı boylarda, değişik yaşlarda dört ayaklı canavarlar, gizlendikleri köşelerden çıkıp ortaya geldiler. Topuklarımın, paltomun eteklerinin çekiştirildiğini hissediyordum. Saldırıların şiddetlice olanlarını ocağın demiriyle, olabildiğince püskürtmeye çalışıyordum, bir yandan da huzura kavuşmak için evdekilerden yardım istemek niyetiyle bağırmaya başlamıştım. Heathcliff’le adamı, soğukkanlı bir şekilde çıkıyorlarken tombul bir kadın, elindeki tavayı sallayarak köpekleri kovalamıştı.

Bay Heathcliff: «Ne saçmalıklar oluyor burada?»«Ne saçmalıklar olmuyor ki!» diye mırıldandım.«Cin çarpmış bir domuz sürüsü bile sizin şu hayvanlarınızdan daha berbat bir ruh taşıyamazlar, beyefendi. Konuklarınızı aç kaplanların ortasına bıraksanız daha iyi edersiniz.» Şişeyi önüme koyup masayı düzeltmeye çalışırken: «Onlar hiçbir şeye karışmayan kimselere dokunmazlar,» dedi. «Köpeklere uyanık olmak yaraşır. Bir bardak şarap ister misiniz?»
«Hayır, teşekkür ederim.»
«Isırmadılar ya?»

«Öyle bir şey olsaydı, ısıranın icabına bakardım.»Heathcliff rahatlayarak gülümsedi:«Hadi, hadi, Bay Lockwood,» dedi, «korktunuz. Biraz şarap için. Bu eve o kadar nadiren konuk gelir ki, ben de, köpeklerim de onlara nasıl davranacağımızı bilemeyiz. Sağlığınıza, efendim.»
Bay Lockwood, Bay Heathcliff’i tanıdıkça şaşılacak derecede insancıl olduğunu düşünmeye başlamıştır. “O da sanırım iyi bir kiracıyı öfkelendirmenin aptalca bir iş olduğunu düşünmüştü ki sizli-bizli konuşmayı bırakmış, beni ilgilendireceğini sandığı konularda içten bir ifadeyle konuşmaya başlamıştı. Konu da benim herkesten uzak yaşamak için seçtiğim bölgenin iyi ve kötü yanlarıydı.”

Bay Lockwood, ertesi gün onu yeniden ziyaret edebileceğini söyleyerek evden ayrılır. Hava soğuk ve sislidir. Uğultulu Tepeler’e gitmektense çalışma odasında, ocağın başında geçirmeye karar verir. Ama yemekten sonra, odaya girdiğinde, bir hizmetçi kızın, fırçalar, süpürgeler arasında odanın ortasına diz çökmüş olduğunu görür. “ Bu görüntü beni hemen geri dönmeye yöneltti; şapkamı aldım, yedi kilometrelik bir yolu yürüdükten sonra, Heathcliff’in bahçe kapısına vardım da, tam bu sırada lapa lapa yağmaya başlayan karın tüy gibi serpintilerinden kurtuldum.”

Kapının tokmağını hızla vurur. Kimse sesini duymaz.” O kel tepe üstündeki toprak dondan katılaşmıştı. Hava da beni iliklerime kadar titretti. Zinciri kaldıramayınca, üstünden atladım, iki tarafı böğürtlenli o taş yoldan koşarak kapıya geldim, parmaklarım uyuşuncaya, köpekler ulumaya başlayıncaya kadar da sürekli kapıya vurdum. İçimden: «Sefiller!» diye mırıldanıyordum.”

Son kez deneyeyim derken bir delikanlı gelir onu, oturma odasına alır. Orda bir de bayan vardır. Evin hanımı diye düşünür. Konuşmak ister ama pek ilgi göremez. “Başımla selamladım, oturmamı söylesin diye bekledim. Kadın, koltuğuna yaslanarak bana baktı, hiç sesini çıkarmaması bir yana, oralı bile olmadı. «Hava epey sert,» dedim. «Uşaklarınızın ilgisizliğinin cezasını ne yazık ki kapınız çekiyor, Bayan Heathcliff. Onlara sesimi duyuruncaya kadar kapıyı epeyce hırpaladım.» Ev sahibi gelir. Yemeğe otururlar. Yemekte evin hanımı diye düşündüğü kişinin Bay Heathclif’in gelini olduğunu öğrenir. Bu kadın kişinin Bay Heathclif’in Ölmüş oğlunun eşidir. “Kadın ağzını hiç açmadı. Ben ona baktım, o bana baktı. Bakışlarını benden ayırmıyordu. İlgisiz, sevimsiz, insanı utandıracak, bezdirecek bir ifadeyle bakıyordu. Delikanlı, uğultulu bir sesle: «Oturun,» dedi. «Beyefendi de birazdan gelir.»

Kapıyı açan delikanlı ise Hareton Earnshaw ‘dır. Kar ortalığı doldurmuş, hava kararmıştır. Ev sahibi ile delikanlı işlerinin başına dönmüştür. “Kadın yerinden kalkıp ocağın rafındaki boyalı çay bardakla rından ikisini almaya uzanırken: «Evden çıkmamalıydınız,» dedi.

Daha önce kadın gölgede kalmıştı; şimdi ise onu belirgince görebiliyordum. Zayıf, çocuksuydu, genç kızlık çağını yeni geçmiş olmalıydı: Bedeni güzeldi, yüzü de şimdiye kadar gördüğüm küçük yüzlerin en tatlısıydı. Lepiska… hayır, altın sarısı bukleler ince boynuna doğru sarkıyordu, bakışları biraz daha uysal olsaydı, onlara kimse dayanamazdı… Ama, Tanrı’ya şükür, bu gözlerdeki tek ifade, küçümseme ile çaresizlik arası, bu gözlere hiç de yakışmayan bir ifadeydi.”
Tipi kar ve çamurdan Bay Lockwood evine nasıl döneceğini düşünür. Bay Heathclif’ten yardım ister. Havanın bu şartlarında evine dönmesi çok zordur. Nihayet geceyi orada geçirmesine karar vermişlerdir. Uyku vakti geldiğinde Kâhya kadın Zillah onu bir odaya çıkarır. Bu oda ev sahibinin kimsenin yatmasına izin vermediği özel bir odadır.

Yıllardır bu odada kimsenin kalmadığını öğrenir. Sebebini sorar ama kimseden bir cevap alamaz. Kâhya kadın iki yıldır burada çalışıyordur. Çıktıkları be esrarengiz Oda hoşuna gider. Kendini güvende hisseder. Mumu pencerenin pervazına yerleştirirken Pervaz üzerinde kazınmış sözcüklerin olduğunu görür

Bu yazılarda, Catherine Earnshaw, Catherine Heathclif ve Catherine Linton ‘dur. Kayıtsız bir tavırla tekrar tekrar okur. Catherine Earnshaw, Heathclif, Linton… Uyumaya çalışır fakat Catherine aklına takılmıştır. Kalkar, köşedeki kitapları inceler. Kitaplığın Catherine ‘ya ait olduğunu anlar. Alır, okur. İçinde Catherine’ ya karşı bir ilgi uyanır. Kitapların içindeki yorumları, notları okumaya başlar: “ Berbat bir pazar günüydü. Babamın gelmesini istiyorum. Hindley çok iğrenç bir adam. Heathclif’e çok kötü davranıyor. Bay Hindley onun bizimle yemek yemesine izin vermeyecekmiş. Birlikte oynamayacakmışız. Babam onu çok şımartmış. Ant içmiş, onu yola getirecekmiş.”

Bu notları okurken uykuya dalar. Rüyasında pencerede donmuş bir kız görür. Bu Catherine’dir. Çığlık çığlığa uyanır. Ev sahibi odaya gelir. Bu odada uyumasına izin verdikleri için çok sinirlidir. Misafirini aşağıya gönderir. Kendi de bir çocuk gibi gözyaşlarına boğulur:” Cathy gel, lütfen gel sevgilim.” diye pencerede yalvarır.

Daha sonra Joseph’i yanına katarak Bay Lockwood’un evine dönebilmesini sağlarlar. Bay Lockwood evine döndüğünde evinde büyük bir telaşın olduğunu görür. Çünkü herkes onun donarak öldüğünü düşünmektedir. Bay Lockwood bitkin bir vaziyette çalışma odasına çekilir. Bay Lockwood’un içini artık bir merak salmıştır. Akşam yemeğini getiren kâhya kadını karşına alır. Merakını gidermeye çalışır.
Önce dul gelini sorar. Onun kızlık adı Catherine Linton’dur. Yani kiracısı olduğu bu evin rahmetli mal sahibinin kızıdır. Heyecanlanır. Ama bu Catherine, anılarını okuduğu kız değildir. Hareton ‘u sorar. Onun da rahmetli Bayan Linton’un yeğeni olduğunu öğrenir. Yani Uğultulu Tepeler’de gördüğü genç dul bayan ve delikanlı kuzendir. Ayrıca Bay Heathclif. Bay Linton’un kız kardeşiyle evlenmiştir.

Bay Heathclif’in hikâyesi ise şu şekildedir. Wuthering Heights, “Ugultulu Tepeler” adı verilen evin sahibi Earnshaw, Liverpool’dan 6 yaşında esmer bir erkek çocuğuyla dönmüştür. Heathcliff adını taktığı, soyadı olmayan bu çocuğu oğlu Hindley ve kızı Catherine ile birlikte, kendi çocuğuymuş gibi büyütmek ister.

Fakat Catherine ile Heathcliff kısa zamanda birbirlerine âşık olur. Babaları öldükten sonra Catherine’nin ayyaş ağabeyi Hindley, Heathcliff’e eziyet ederek ona sıradan bir uşakmış gibi davranır.

Heathcliff, Catherine’nin onun gibi “ soy ismi olmayan ve sığıntı “ biriyle evlenmesinin kendisini küçük düşüreceğini duyar. Bunun üzerine Wuthering Heights’tan kaçar. 3 yıl ortadan yok olduktan sonra, varlıklı bir adam olarak geri döner.
Bu arada Catherine - Trushcross Grange denilen - komşu malikânenin sahibi genç Edgar Linton ile evlenmiştir. Catherine ile Heathcliff karşılaşınca aralarındaki tutku yeniden alevlenir.

Fakat Catherine kendi adını taşıyan kızını doğurduktan sonra ölür. Heathcliff de Edgar Linton ‘a kötülük olsun diye, onun kardeşi İsabella ile evlenir. İsabella’dan, dayısının adı verilen bir oğlu olur. Aradan 20 yıl kadar geçer ve Heathcliff, Earnshaw ailesinden de, Linton ailesinden de öcünü almayı sürdürür. Yine sırf kötülük etmek amacıyla kendi oğlunu, Edgar Linton ‘un ve Catherine’nin kızı Cathy ile zorla evlendirir. Earnshaw ile Linton ailelerinin malına mülküne, yani Wuthering Heights ile Trushcross Grange ‘e el koymanın da yolunu bulur. Kendisine yapılan eziyetlerinin hıncını almak için, Hindley Earnshaw’a da, oğlu Hareton’a da bir köpek muamelesi yapmaktadır. Oğlu öldükten sonra, Heathcliff’de ölür.


ugultulu-tepeler.jpg


Alintilar :


- "Ona kalbimi verdim, aldı, didik didik edip öldürdükten sonra gerisini bana fırlattı. İnsan yüreğiyle duyar, Ellen; mademki benim yüreğimi paralayıp yok etti, artık ona acımak elimde değil."


- "Eğer biliyorsan şarkı söyle, ya da uzun, acıklı, güzel bir türkü, hani bana öğretmeyi düşündüklerinden. İstersen bir masal anlat. Ama bence uzun, acıklı bir türkü daha iyi. Hadi başla.”

- Geleceğimi iki sözcük anlatabilirdi: ölüm ve cehennem. Catherine' i yitirdikten sonra yaşam benim için cehennem olurdu. Ama bir an için bile olsa, onun Edgar Linton'ın sevgisine benimkinden daha çok değer verdiğini düşünerek ne budalalık etmişim.""Edgar o cılız bedeninin tüm gücüyle, seksen yıl da bile benim Catherine'i bir günde sevdiğim kadar sevemez.""
 

Eros

Gümüş Üye
Katılım
16 Ara 2023
Mesajlar
1,262
Tepki puanı
312
Puanları
83
Yaş
35
Konum
Marstan
Cinsiyet
Erkek
Adını okuyunca ürpertiyor
 
Üst Alt