Chen

🇵🇸
Forum Sorumlusu
Katılım
9 Ocak 2020
Mesajlar
44,343
Çözümler
4
Tepki puanı
12,942
Puanları
113
Konum
.
Cinsiyet
Kadın
KİTABIN ÖZETİ:

Cemil, çok doğru, iyi kalpli bir avukatın oğludur. Annesi ise erdemli bir kadındır. Öğrenimine resmi okullarda başlar. Öğrenimi sırasında babası vefat eder. Okulu bitirir bitirmez kız kardeşine ve annesine bakmak zorunda kalır. Fakat elinden fazla bir iş gelmemektedir. Yabancı dil bildiği için sadece evlerde ders vermektedir. Bir de şiir yazmaktan başka bir becerisi yoktur. Ders verdiği öğrencilerin yaptığı şımarıklıklar onu bezdirmiş ve bu işi bırakmasına sebep olmuştur. Daha sonra gecesini gündüzüne katarak Fransızca kitap tercümesi yapmış fakat emeğinin karşılığını alamamıştır. Gittikçe umutsuzluğa kapılmıştır. Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia’yla evlenecek midir? edebiyatımıza yeni bir yön verebilecek midir? En sonunda Mirat-i Suun adlı gazetede iş bulur ve gazetede tercümeler yapmaya başlar. Hayatı az çok düzene girmeye başlar.
Hatta gazete sahibinin oğlu Vehbi Efendi, A. Cemil’in kız kardeşi İkbal ile evlenir. O zaman Süleymaniye’de eski bir evde oturan A. Cemil kız kardeşini bahtiyar görmek hevesiyle, güzel bir düğün yapar. Ama bu evlilik, o zamanın evlenme şartları yüzünden başarılı olmaz. Evlenenler daha önceden birbirlerini tanımadıkları için, bağdaşamazlar. Vehbi Efendi ***et kaba, boyuna içen, küstah bir kimsedir. Bir gece Vehbi Efendi hamile olan İkbal’i öyle hırpalar, öyle bir tekme atar ki, zavallı kadın çocuğunu düşürür. A. Cemil çıldırmış gibidir, onu Ali Şekip zor zapt etmektedir. Kız kardeşini ölümden kurtarması lazımdır. Aldığı bütün tedbirlere karşı İkbal’i ölümün pençesinden kurtaramaz.
Hüseyin Nazmi uzakça bir vazifeyle dışişlerine tayin edilmiştir. A. Cemil bir gün onu ziyarete gider. Bir aya kadar memleketten ayrılacak olan Hüseyin Nazmi, sevineceğini zannederek A. Cemil’e başka bir haber daha verir, Lamia’yı evlendiriyorlardır. Zihninde kızı ailesinin ısrarıyla evlenmeyi kabul etmiştir diye tasarlar. Bir an sevgisini itiraf etmeyi düşünür fakat bir yuva kuramayacağını anlayınca vazgeçer.
Bütün umutları, gelecekle ilgili planları bir bir sönmüştür. Geriye ne kalmıştır. Bütün ömrünü koyduğu şiirleri mi? Bir an bile durmadan onları da ocağa atıp yakar. Yanışını gözlerinde yaşlarla izler eserin zaten bir anlamı kalmamıştır.
Madem ki Hüseyin Nazmi gidiyor da gidecektir. Anadolu da bir vazife alıp gidecektir . Kararını yerine getirir. Dertli anasını alarak bir vapura biner . Gece karanlığında, son defa İstanbul’u seyreder. Vaktiyle bütün ışıklar ona elmas gibi görünüyordu fakat şimdi her yer simsiyahtır.


Kitabın Konusu


Roman türünün edebiyatımızdaki en güzel örneklerinden olan Mai ve Siyah’ta yazar yaşanılan bir dönemin sosyo- kültürel durumunu gözler önüne sermiştir. Yazar romanda okuyucuya dönemin yaşantısını A. Cemil’in bakış açısından vermeye çalışmıştır. Bu bakış açısında kendi içinde bir objektiflik ve realistlik göze çarpar. Mai ve Siyah dönemin bütün toplumsal sorunlarını gündeme getiren bir roman olmuştur. Yazar dönemindeki bir takım sorunları kahramanları vasıtasıyla okuyuculara açıklamıştır. Yazar bu romanda neslinin şair idealini ele alır, o zamanki sanat ve basın dünyasını yer yer çok gerçekçi çizgilerle tasvir eder. Bu tasvirlerde insanların duyguları çok güzel işlenmiştir. Eser aşırı duygusal ve romantik bir romandır.

Eserin Ana Fikri


Eserin ana teması için karamsarlık, ayrılık, aşk, pişmanlık diye tek bir şey söylemek mümkün değildir. Bunun içindir ki bunların hepsini içine alan "kader" belki de bu eserin ana temasıdır diyebiliriz. Mai ve Siyah bize İstanbul’daki sanat ve edebiyat çevrelerini (Bab-ı ali) yansıtan başarılı romanlardan biridir. Romanın kahramanları olan Ahmet Cemil’in basın ve yayın hayatının merkezi olan çevrelerle ilişkisi bize XIX. yüzyıldaki edebiyat-kültür hareketlerini yansıtmıştır. Mai ve Siyah bu bakımdan Servet-i Funun edebiyat akımının bir bildirgesi sayılır.

Romanın Biçimsel İncelemesi

Halit Ziya’nın Mai ve Siyah’ı, onun “İstanbul Dönemi” romanlarının ilkidir. Kent soylu romantik aydın Ahmet Cemil’in düşleri ve düş kırıklıkları anlatılan romanın çıkış noktası karşıtlıklardır.
Romanda kahramanların yaşadıkları çevre, giyim kuşamları, davranış biçimleri, ruhsal durumları, çoğu zaman birbiriyle ilişkili olarak ve ayrıntılı biçimde betimlenmiştir.
19. yüzyıl İstanbul’unun semtler, kişiler, gelenek ve görenekler bakımından kimi gerçek çizgileri ve görüntüleri, eserde başarılı bir biçimde yerini almıştır.
Romanda Ahmet Cemil’in iç dünyasından çok, iç dünyası sergilenmekte, diğer kahramanların da ruh tahlilleri, duygu ve düşünce betimleri, fazlaca yer almaktadır.

KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN FİZİKİ VE RUHİ ÖZELLİKLERİ:

AHMET CEMİL: Başarılı bir lise hayatı sürerken, son sınıfta babasını kaybeder ve hayat mücadelesine çok erken başlar. Amacı şiire başka bir yön vermek iken babasının ölümü her şeyi alt üst eder. Hayalleri olan bir gençtir. Babasının ardından kız kardeşi İkbal’in ölümü, son olarak da yakın dostu olan Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia’nın evlenmesiyle tüm hayalleri yıkılır.

HÜSEYİN NAZMİ: Ahmet Cemil’in en yakın dostudur. O da Ahmet Cemil gibi şiire düşkündür. İkbal’in ağabeyidir.

İKBAL: Ahmet Cemil’in kız kardeşidir. Özellikle babasının ölümünden sonra annesine ve ağabeyine bağlılığı artmıştır.

LAMİA: Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşidir. Güzel ve alımlı bir genç kızdır. Ahmet Cemil’in kendisine olan aşkından habersizdir.

Ahmet CEMİL: Mai ve Siyah romanının asıl kahramanıdır. Romanın çatışma unsurunu tahrik eden kişidir. Aynı zamanda yazarın sözünü emanet ettiği kişidir.
Orta tabakadan bir ailenin oğludur, yoksuldur, belli bir mesleği ve kabiliyeti vardır. Romanın en önemli kahramanıdır. Servet-i Fünun neslinin şair idealini temsil eder. Romantik, hayalperest ve kültürlü bir gençtir. Aşırı hayalci ve aşırı duygusal bir tiptir.
22 yaşında, kumral, dalgalı ve uzun saçlı bu genç, arkadaşları tarafından saygı gören bir kişidir.
Ahmet Cemil tipi, dünyaya küsmek duygusallığıyla yaratılmış olan ince bir şairdir. Karamsardır ve oldukça temiz kalplidir. O her şeyde sefillikte, fuhuşta bile bir süsün bir inceliğin olması gerektiğine inanır.
Ahmet Cemil’in hayali, basın hayatında iyi bir kariyer sahibi olup, çok para kazanmak ve sevdiği kız Lamia ile mutlu olmaktır. Bu hayal ile avunur ve hayatı boyunca gerçeklerden kaçar. Romanın sonunda gerçeklerle karşı karşıya kalır, ancak yüzleşmeyi değil kaçmayı tercih eder.

Raci: Romanda Ahmet Cemil’in karşı gücü olarak yer alır. Eskiyi temsil eder. Romanın olumsuz tipidir. Ahmet Cemil’in yeni şiir anlayışına karşılık olan eski şiiri savunur. Bu yönüyle Ahmet Cemil ile zıtlıklar sergiler. Romanın önemli çatışma unsurlarından biridir.
Raci arkadaşları tarafından sevilmez. Arapça’yı ve Farsça’yı çok iyi bildiğini savunur. Ancak bir çok konuda oldukça cahildir. Ahmet Cemil gibi basın hayatında yer almaktadır. Yazılarında ele aldığı şairlerin sanatlarını değil de onların dış görünüşlerini eleştirerek, onları küçük düşürmeye çalışır. Bayağı ve terbiyesiz davranışlarıyla öne çıkar. Bu yönüyle de Ahmet Cemil’in zıttı bir tiptir. Çünkü Ahmet Cemil romanda kişilik yönünden iyi niyetli, saygın, merhametli, seviyeli vasıflar taşır.
Raci yazar tarafından romanın değişik yerlerinde hırpalanmıştır.

Öyle ki; Raci romanın ilerleyen kısımlarında bir pavyon kadınına aşık olur. Kadın başta Raci’ye ilgi gösterse de daha sonra Raci’ye yüzünü bile göstermek istemez. Fakat Raci kadının peşini bırakmaz. Evine gitmez olur. En son hastanelere düşer.

Lamia: Romanda arzu edilen kişi konumundadır. Ahmet Cemil’in tek ***esi kariyer ve para sahibi olup Lamia ile evlenmektir. Yani Ahmet Cemil’in ***esi olan Lamia’dır.
Lamia, Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşidir. Aynı zamanda Ahmet Cemil’in gizli aşkıdır. Güler yüzlü, sıcakkanlı, sevecen bir kızdır. Romanın sonunda bir subayla evlenerek, romandaki hayal-hakikat çatışmasının bir unsurunu oluşturur.

Hüseyin Nazmi: Mai ve Siyah romanının yönlendirici tipidir. Olaylar karşısında hakem hüviyetindedir. Hüseyin Nazmi’nin kardeşi Lamia’nın evlenme haberini Ahmet Cemil’e vermesiyle vaka yön değiştirir. Yine Hüseyin Nazmi’nin İstanbul dışında bir yerde görev aldığını ve onun yakında gideceğini duyan Ahmet Cemil’in İstanbul’dan kaçma kararını almasıyla da vaka yön değiştirir.

Hüseyin Nazmi, Ahmet Cemil’in mektep ve sanat arkadaşıdır. Her şeyi soğuk kanlılıkla ele alan bir felsefesi vardır. Yeni şiirin öncülerindendir ve Batı edebiyatıyla yakından ilgilidir. Hüseyin Nazmi hayat standardı olarak Ahmet Cemil ile tezatlar meydana getirir. Romanın başından sonuna kadar devam eden bu tezatlıklar zinciri romanın sonunda Hüseyin Nazmi’nin umutlarının arkasından koşmak için, Ahmet Cemil’in ise hayal kırıklıklarından kaçmak için İstanbul’u terk etmesiyle son bulur.
Vehbi Efendi: Romanın can alıcı konumdaki kahramanıdır. Roman sonunda karlı çıkan tip, Vehbi Beydir. Babasının rahatsızlığı üzerine gazetenin sahibi olur. Ahmet Cemil’in basın hayatında kariyer sahibi olma hayaline Vehbi Bey sahip olur. Vehbi Bey babasından kalacak gazetenin ve her şeyin tek varisidir.
Vehbi Bey romanın ikinci olumsuz tipidir. Son derece kaba, huysuz, sürekli içen, küstah ve kötü yaradılışlı bir insandır. Umursamaz ve katı kalplidir. Ayrıca oldukça cimridir.
Ahmet Cemilin kardeşi İkbal ile evlenir ve onun ölümüne sebep olur. Karısının hamile olduğu sıralarda hizmetçilerle gönül eğlendirir.

İkbal: Ahmet Cemil’in kız kardeşidir. Vehbi Efendiyle evlenir. Talihsiz bir kadındır. Kocasının kusurlarını örtmeye çalışan, sabırlı bir kadın tipidir. İkbal, Ahmet Cemil’in acılarla dolu hayatının önemli kayıplarından biridir. Hamileliği sırasında Vehbi Beyden gördüğü şiddet üzerine önce çocuğunu düşürür, sonra da hayata gözlerini yumar.
Hüseyin Baha Efendi: Romanda Ahmet Cemil’e yardımcı bir tipi üstlenir. Mirat-ı Şunun gazetesinin imtiyaz sahibidir. İri sakallı, altın gözlüklü, insanlarda pek iyi bir adam düşüncesi bırakan bir tiptir.

Ali Şekip: Mirat-ı Şunun gazetesinin baş yazarıdır. Ahmet Cemil’in yakın dostudur. Yardımcı tip olarak romanda yer alır. Uzun boylu, geniş omuzlu, açık yüzlü, otuz beş yaşlarındadır. Biraz safça, biraz budalaca olmakla birlikte, Mirat-ı Şunun yazı kurulunun en çok bilgili olanıdır. En önemsiz şeyleri bile ezberler. Çok kitap okur. Bununla birlikte son derece alçak gönüllüdür. Korkaklığı nedeniyle çok iyi bildiği konularda bile insanların önünde konuşmaz, susmayı tercih eder. Ahmet Cemil bir çocuk kadar utangaç bu adamın içtenlikli bir dostudur. Ali Şekip, iyi yürekli bir insandır, adeta dünyadaki her şeyi sevmek için yaratılmıştır.

Ahmet Cemil’in Babası: Bir dava vekilidir. İyi bir aile babasıdır, evine, eşine, çocuklarına tamamiyle bağlıdır. Namuslu bir insandır. Romanda ismi geçmemektedir. Ahmet Cemil 19, İkbal 14 yaşındayken vefat etmiştir.

Sabiha Hanım: Ahmet Cemil’in annesidir. Vücudu zayıf ve kuru olan bu kadın, çocuklarının her halini ve duygusunu anlayan, şefkatli bir annedir. Eşini ve kızını kaybetmiş acılarla dolu bir kadındır. Ahmet Cemil’in hayatta kalma sebebidir. Yazar bu şekilde Ahmet Cemil’in hem acılar içinde kalmasını hem de bunlarla yaşamaya devam etmesini sağlamıştır.

Seher: Ahmet Cemil’in evindeki hizmetçidir. İkbal’în dadısıdır. Taşralı, iri yarı bir kızdır. Aynı zamanda İkbal’in sırdaşıdır. İki kelimeyi birbirine bağlayamayacak kadar cahil ve kabadır.

Saib: Kısa, zayıf, kuru bir çocuktur. Bu dünyaya adeta görülmeyecek şeyleri görmeye, duyulmayacak şeyleri duymaya gelmiş gibidir. Meraklı bir tiptir. Menfaatine düşkündür ve gazetede olup biten her şeyden haberi olan biridir.


Tevfik Efendi: Basın evinin müdürüdür. Hiç kimseyle konuşmayan hiç bir şeye karışmayan bir adamdır. Her zaman küskün, her zaman sessiz olan bu adam ortalıkta dolaşan bir gölgeden farksızdır.

Muzaffer Bey: Ahmet Cemil’in ders verdiği iyi terbiye almış, altı yaşlarında, güzel, ince bir çocuktur. Küçük bir yaramazdır, ancak yaramazlıklarını bir terbiye süsü altında yapar.

Nedim: Raci’nin oğludur. Kırkılmış lepiska saçlı, baygın gözlü, parçalanmış soluk giysili, canan yakın bir çocuktur.
Raci’nin Karısı: Taze, hüzünlü, edalı bir zavallıdır. Güzel ama mutsuz bir kadındır.

MAİ VE SİYAH ROMANINDA ZAMAN :

1. YAZILMA ZAMANI:

H Ziya bu romanı 1896 1897 yıllarında Servet-i Fünun dergisinde tefrika olarak yayınlamıştır, daha sonra 1900 yılında Alem matbaası tarafından kitap halinde yayınlanmıştır.

2. ANLATMA ZAMANI:

Romanın asıl anlatma zamanı geçmiş zamandır. Ne var ki bölümlere ve anlatıma bağlı olarak diğer zamanlarda kullanılmıştır. Romanda bu zamanlara yardımcı zamanlar diyebiliriz.

3. VAKA ZAMANI:

Romanda zaman Tepebaşı’nda verilen bir ziyafetle başlar. Buraya kadar olan bölüm bir tasvirden ibarettir. Bu bölüm şimdiki zamanla anlatılmıştır.

Bu ziyafetle Ahmet Cemil ve buna bağlı olarak da olay anlatımında bir geçişe dönüş söz konusudur. Bu bölümler geçmiş zaman anlatımıyla karşılanmıştır.
Romanda Ahmet Cemil’in hayatını ve olayları kronolojik olarak takip etmek istediğimizde romana 4. bölümden başlamak gerekmektedir. Zira ilk üç bölüm Tepebaşı bahçesinde yenilen yemek, yemek masasında yaşanan Ahmet Cemil ile Raci tartışması ve Ahmet Cemil’in yarı karanlık bir kösede hayallerinin anlatılmasına tahsis edilmiştir.
Böylece yazar eserin giriş mahiyetindeki bu üç bölüm ile okuyucuya romantik bir şairin portresini hayal dünyası sanat anlayışı ve bunun doğurduğu bir çatışmayla yüz yüze getirmiş olur.
Bu durumda okuyucu “kimdir bu Ahmet Cemil?” sorusunu sormaktan kendini alamaz. Bunu bilen Halit Ziya 4 ve 5. bölümlerde “geriye dönüş tekniğini” kullanarak itibari dünyanın tanrısı durumundaki hakim anlatıcıyı Mirat-ı Şunun gazetesi yazarlarından Ahmet Cemil’i o güne kadar ki yirmi iki yıllık hayatı, ailesi, eğitimi, Hüseyin Nazmi ile olan arkadaşlıkları, şiire yönelişi, şiir türündeki ilk denemeleri, babasının ölümü ile saadetinin kayboluşu, hayat mücadelesi ve bu sahada yaptıklarını anlatmayı lüzumlu kılar.

altıncı bölümde tekrar hale dönen anlatıcı; üçüncü bölümün sonunda, kaldığı yerden vaka zamanına, yani Tepebaşı bahçesindeki gecenin sabahından itibaren kahramanın hayat hikayesine devam eder. Romanın geri kalan bölümlerinde de asıl vaka zamanını teşkil eden Ahmet Cemil’in iki yıl içinde yaşadıklarını anlatır. Böylece romanda asıl kahramanın iki yılı halde yirmi iki yılı geçmişte olmak üzere toplam yirmi dört yıllık hayatı ve buna bağlı olarak hayatındaki olaylar anlatılmıştır.

MAİ VE SİYAH ROMANINDA MEKAN:

1. Mir’at-i Şunun gazetesinin yazarlarının yazı şölenini yaptığı Tepebaşı Bahçesi
2. Ahmet Cemil’in ailesinin yaşadığı ev, Süleymaniye’dedir.
3. Ahmet Cemil’in gittiği Sübyan Mektebi,
4. Ahmet Cemil’in gittiği Askeri Rüştiye,
5. Ahmet Cemil’in gittiği Mekteb-i Mülkiye,
6. Taksim Bahçesi ( Hüseyin Nazmi ve Ahmet Cemil birlikte gidip burada roman okurlar),
7. Hüseyin Nazmi’nin açık mavi boyalı, bahçesi demir parmaklıklı Erenköy’deki mavi köşkü,
8. Matbaa-i Osmaniye’nin bulunduğu Babıali caddesi,
9. Ali Şekip’in, Ahmet Cemil’in öğretmenlik yapması için bulduğu vezneciler yakınındaki ev,
10. İkbal ve Seher’in basma almak için gittikleri Kapalıçarşı,
11. İkbal’in cenazesini getirdikleri Eyüb
12. İki Almana Türkçe öğretmeye gittiği Hocapaşa ( kızlardan biri Ahmet Cemil’e aşık olur),
13. Galata, Beyoğlu, Şişli, Bahçekapı, Fincancılar yokuşu, Dökmeciler, Millet Bahçesi, Haliç, Çemberlitaş, Yenibahçe, Aksaray Yokuşu, Yenicamii Avlusu, Sirkeci.

MAİ VE SİYAH ROMANININ TAHLİLİ:

Mai ve Siyah romanındaki edebi tartışma şiir etrafında gelişir. Eski-yeni çatışması, gazel, nazire, dil, tercümede uyulması gereken kurallar ve edebi sohbetlerin merkezinde hep şiir vardır. Romanın baş kahramanı Ahmet Cemil şiirde şekil ve muhteva bakımından olabildiğine yenilik yapmak ister. Buna karşılık Raci eski şiir anlayışını temsil eder. Yeniliklere kapalıdır ve eski tarz şiir yazmak ister.

Tercüme konusunda; tercüme ne kadar güzel yapılırsa yapılsın, tercümenin başarısız kalmaya mahkum olacağı konusunda birleşirler. Onlara göre tercüme, hem mana hem de ahenk bakımından şiirin aslından uzaklaştırılmasıdır.

Raci aslında Ahmet Cemil’in şiirinden çok kılık kıyafetini, yaptığı popülist eser çevirilerini, bu çevirilerdeki hatalarını ve şiir okuyuş tarzını tenkit etmektedir. Bununla Halit Ziya, Raci şahsında bizde tenkidin eserden ziyade insana yöneldiğini, edebi tenkidin henüz gelişmediğini vermektedir.
Romanda farklı aruz kalıplarıyla şiir yazılması meselesi de ele alınır. Romanda Servet-i Fünuncuların bir şiiri aynı vezinle başlayıp aynı vezinle bitirilmesi düşüncesinin yanlışlığı, onun yerine, veznin ruh haline göre değişmesi yahut ruh haline uygun vezin kullanılması fikri savunulmuştur.
Kafiye, teşbih ve cinas konusunda da fikir üretilmektedir. Divan şairleri kafiye, teşbih ve cinas uğruna şiirde fikri kısırlaştırmışlar, manayı da göz ardı etmişlerdir.
Ahmet Cemil büyük bir şair olmaktan çok şiir konusunda fikirleri olan, yazar tarafından geleceğe tutulmuş bir aynadır. Dolayısıyla Mai ve Siyah hem bir nesil romanı hem de Servet-i Fünuncuların edebi beyannamesidir.
Mai ve Siyah romanı bir karakter romanı olduğu kadar bir nesil romanıdır. Roman kahramanları Servet-i Fünun neslinin temsilcisidirler. Servet-i Fünun edebiyatının sanat anlayışı, hayat ve tabiata bakış tarzı Ahmet Cemil’in ağzından ifade edilmektedir. Servet-i Fünuncuları “dekadanlık”la suçlayan eski edebiyat taraftarlarının savunucusu ise Raci’dir. Romanın bitiş şekli de yine Servet-i Fünun edebiyatında gördüğümüz bir başka önemli düşünceyi hatırlatır: Bu, kaçma temidir. Ahmet Cemil İstanbul’da hayalleri yıkılıp, aradığını bulamayınca, annesini de yanına alır ve İstanbul’dan kaçar.

Ahmet Cemil hayalperest ve romantik bir tiptir. Yazar, onu kusursuz bir iyiliğe sahip göstermiştir. Bu tek yönlülük, onu romanın diğer kahramanları karşısında ikinci plana itmiştir. Romanın en önemli kusuru budur. Buna rağmen, Ahmet Cemil, gerçeğe uygun bir tiptir. Onu gerçeğe yakınlaştıran ise, hayatının ve hayallerinin gerçeğe uygun olmasıdır.

Romancı her haliyle Ahmet Cemil’in tarafındadır. Raci’ye düşmanlığı ise açıkça eserde görülmektedir. Onun sanat anlayışına karşı olduğu gibi yaşayış tarzına da karşıdır. Raci sefahate düşkün, ailesini ihmal eden, merhametsiz ve ahlaksız bir insan olarak gösterilmiştir. Ahmet Cemil ise tam aksine, mazbut ve namuslu bir gençtir ve bunun babasından tevarüs ettiği özellikle belirtilmiştir. Bu da soya çekim ilkesi göz önüne alındığında naturalizmin etkisi olarak açıklanabilir.
Halit Ziya, Kırk Yıl adını verdiği hatıralarında Mai ve Siyah romanı hakkında şöyle diyor: ” O zamanın hayatından, idaresinden, memlekette teneffüs edilen zehirle dolu havadan muzdarip, mariz bir genç, hülasa devirin bütün hayal perest yeni nesli gibi bir bedbaht tasvir etmek istedim ki, ruhunun bütün acılarını haykırsın, coşkun bir delilikle çırpınsın ve bütün emelleri parmaklarının arasından kaçan gölge gibi silinip uçunca, o da gidip kendisini ölmek için saklanan bir kuş gibi, karanlık bir köşeye atsın.
Roman konusu itibariyle mai ve siyah tezadı üzerine kurulmuştur. Mai, Ahmet Cemil’in gerçekleşmesini istediği hayalleri, siyah ise bu hayallerin gerçekler karşısında birer birer yıkılışını sembolize eder. Halit Ziya, Ahmet Cemil’in hem aşk hem de sanat hülyası taşımasını istemiştir. Fakat onun Lamia’ya duyduğu aşkı gizli kaldığı için, romandaki aşk duygusu ön plana çıkmaz. Sanat hülyası ise yalnız Ahmet Cemil’in değil, roman kahramanlarının hemen hepsinin müşterek tarafıdır. Ve şiir( genel ifadesiyle sanat) romanda birinci plandadır.

Roman Hakkındaki Eleştiriler

Yazar, zaman zaman romancılık yönünü unutarak yada bunu yana iterek, bir edebiyat tarihçesi, bir eleştirmen gibi davranmakta, o yıllarda yenilikçi Servet-i Fünun Edebiyatı’nın karşıtı olan tutuculara karşı, kendi topluluklarının şiir ve roman anlayışının bir tür savunmasını yapmaktadır. Bu hal kimi zaman bilimsel bir edebiyat dersi niteliğinde, kimi zamanda Ahmet Cemil’le romanın olumsuz kahramanlarından Raci arasındaki tartışmalarda kendisini göstermektedir.


Romana Has Özellikler

Romanın adı simgeseldir. Mai, romanın kahramanı, Ahmet Cemil’in umutlarını ve düşlerini, siyah, bu umutlarının ve fantezilerinin kırılışını simgeler. Roman; mavi ve siyah arasında bocalayan, ikilem içinde kalan, mücadele eden ve bu mücadeleden yenik çıkan Ahmet Cemil’in yaşamından bir bölümü anlatır.
Romanda gerek baş kahramanın canlandırılışında, gerek betimlemelerin şiirsel yapısında da romantizmin etkisi görülür. Ayrıca Servet-i Fünun Topluluğu sanat anlayışının da etkisi vardır.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ

Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945)
1867'de İstanbul'da doğdu. 23 Mayıs 1945'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. "Uşakizadeler" olarak tanınan İstanbullu bir aileden Hacı Halit Efendi'nin oğlu. Fatih Askeri Rüştiyesi'nde öğrenime başladı. Babasının işleri bozulunca ailesi İzmir'e taşındı. İzmir Rüştiyesi'ne girdi. Özel Fransızca dersler aldı. Avusturyalı Katolik rahiplerin yönettiği Mechitariste Okulu'na devam etti. 1884'te son sınıftan ayrılarak babasının ticarethanesinde çalışmaya başladı. İzmir Rüştiyesi'nde Fransızca öğretmenliği yaptı. Osmanlı Bankası'nda çalıştı. İzmir İdadisi'nde Fransızca ve edebiyat dersleri verdi. 1893'te İstanbul Reji İdaresi'nde Başkatip oldu, İstanbul'a taşındı. 2'nci Meşrutiyet'in ilanından sonra reji komiserliğine getirildi. Darülfünun'da (İstanbul Üniversitesi) Batı edebiyatı ve estetik dersleri verdi. 1909'da İttihat ve Terakki'nin önerisiyle Mabeyn Başkatibi oldu. 1911'de Meclis-i Âyan üyeliğine seçildi. Daha sonra üniversiteye döndü. Siyasi görevlerle Fransa, Almanya ve Romanya'ya gitti. İttihat ve Terakki'nin iktidardan düşmesinden sonra Reji İdaresi Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Cumhuriyet'ten sonra Yeşilköy'deki yalısına çekildi.

Edebiyat yaşamına çeviriler ve şiirle başladı. İzmir'de 1884-1885 arasında Nevruz dergisini, 1886'da Hizmet gazetesini çıkardı. 1896'da Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katıldı. Servet-i Fünun dergisinde kendisine büyük ün sağlayan romanları tefrika halinde yayınlandı. 1901'de yazarlığı bıraktı. İkinci Meşrutiyet'ten sonra tekrar yazmaya başladı ama 1923'e kadar bunları yayınlamadı. İzmir'de yazdığı ilk kısa romanlarda acıklı, duygusal bir anlatımla karşılıksız sevgiyi konu aldı. 1895'te yayınlanan "Mai ve Siyah" romanında aşk serüvenleri ikinci planda kaldı. Şairler, gazeteciler, yazarlar, yayıncılar arasında geçen olaylar çerçevesinde o dönemin basın dünyasını anlattı. 1925'te yayınlanan "Aşk-ı Memnu" ilk büyük Türk romanı kabul edilir. Sağlam bir kurgusu ve tekniği olan bu romanda, genç ve güzel bir kadının, zengin ama yaşlı kocasına sadık kalma kararına karşın, elinde olmaksızın yasak bir aşka sürüklenmesi, olayın psikolojik nedenleri üzerinde de durularak gerçekçi bir yaklaşımla anlatılır. Romanda olay, kişiler arasındaki maddi ve manevi bağlantılarla ustaca örülmüş, hareket, betimleme ve ruh çözümlemeleri ölçülü ve dengeli olarak işlenmiştir.

Halit Ziya Uşaklıgil'in Edebi kişiliği

1. Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk romanları yazan sanatçı olarak kabul edilir.
2. Servet-i Fünun döneminde roman ve hikâye türünün en önemli ismidir.
3. Eserlerinde realizm akımının etkisi görülür. En ünlü öykülerinden biri olan Kar Yağarken öyküsünde anlattığı 'realizm' bunun bir örneğidir.
4. Dili süslü, sanatlı ve ağırdır. Ancak yine de dili başarıyla kullanır. Alışılmıştan farklı bir cümle düzeni vardır. Romanlarında aydın kişileri anlatır. Romanları, cumhuriyet dönemimde sadeleştirilebilmiştir
5. "Mai ve Siyah" romanındaki Ahmet Cemil karakteri Servet-i Fünun sanatçısını temsil eder. Ruh tahlillerine önem verir. Kahramanları yaşadıkları çevreye uygun olarak anlatır. Romanlarında yalnız İstanbul'u anlatan sanatçı, hikâyelerinde Anadolu ve köy hayatına, kasabalardaki yaşayışa yer vererek İstanbul dışına çıkmıştır.
6. Uşak'ta bir okula ismi verilmiştir.
7. Atatürk'ün eşi Latife Uşşaki'nin amcasıdır.
8. Mezarı İstanbul Bakırköy'de bulunmaktadır.


Kitap Hakkında Yorumlar ve Yargı

«Mavi ve Siyah’ın tuhaf bir tecellisi var. Eserde, ikinci, üçüncü derecede ehemmiyet verilen şahıslar canlı, asıl yaşatılmasına ehemmiyet verilen Ahmet Cemü ölüdür. Diğer tali şahıslar, müelif tarafından kendilerine fazla ehemmiyet verilmediği, fazla süslenmedikleri için hayatta kalmışlar, halbuki asıl olayın kahramanı, kendisine çok dikkat edilirken, her şeyi iyi görünsün diye her tarafına süs, ziya verirken hayattaki çehresini kaybediyor. Mavi ve Siyah realizm ile romantizmin halita olduğu bir eserdir. Kahramana bakarken ayağı topraktan alınmış, muallakta, bulutlar arasında bir şair; diğer eşhasa bakarken Babıali kaldırımlarında gezinen canlı kimseler görüyoruz. Topraktaki insanlar, buluttaki insanla konuşuyor: Mavi ve Siyah, asıl işte bu levhanın romanıdır!» (İsmail Habip).


«Eser ana çizgileriyle realist olmakla birlikte, asıl kahraman Ahmet Cemil romantiktir. Ahmet Cemil hiç kusursuz bir insan olarak tasvir edilmiştir, bu yüzden biraz sönüktür; onun yanındaki öbür insanlara ise, yazar, imtiyazlı bir işlem yapmadığı içindir ki, onlar daha canlıdırlar. Yazar, romantizmin etkisiyle, kimi yerlerde kendi kişiliğini gizlememiş, hatta bir yerde eserin kahramanına seslenmiştir. Eserin kimi vakalarında Ahmet Mithat’ın Felatun Bey İle Rakım Efendi romanının izleri vardır. (Bu etkiyi, çocukluğunda Ahmet Mithat’m romanlarını çok okuması ile yorumlayabiliriz.)» (Cevdet Kudret).


«Tarihimizin belli bir devrinde, aydın orta sınıfın hayatı, bu hayatın tezatları, terbiye ayrılıkları, hasretleri, yeisleri, ümitleri bu kitapta az çok vardır. Fakat unutmamalı ki, Mai ve Siyah, bir san’at çevresini anlatır ve bu çevre, mektep, matbaa, kitapçı dükkanı, Bab-ı Ali Caddesi arasındadır. Bence Mai ve Siyah, bize esaslı bir maceramızı verir. Kitaba bulunacak asıl kusur, bu ideal iştiyakını çok dar bir çevrede ele alması ve yüzde kalmasıdır.» (Ahmet Hamdi Tanpınar).


Halit Ziya Uşaklıgil Eserler

ROMAN:

Nemide (1889)

Bir Ölünün Defteri (1890)

Ferdi ve Şürekası (1894-1985)

Mai ve Siyah (1895-1988)

Aşk-ı Memnu (1925-1987)

Kırık Hayatlar(1924-1989)

Sefile (1886)

ÖYKÜ:

Bir İzdivacın Tarih-i Muâşakası (1889)

Bir Muhtıranın Son Yaprakları (1889)

Küçük Fıkralar (3 Cilt) (1896)

Bir Yazın Tarihi (1898-1988)

Solgun Demet (1901)

Sepette Bulunmuş (1920)

Bir Hikâye-i Sevda (1922-1987)

Hepsinden Acı (1934-1984)

Onu Beklerken (1935-1940)

Aşka Dair (1935-1986)

İhtiyar Dost (1939)

Kadın Pençesi (1039-1987)

İzmir Hikâyeleri (1950)

ANILAR:

Kırk Yıl (1936-1969)

Bir Acı Hikaye (1942)

Saray ve Ötesi (1942-1981)

DENEME:

Fransız Edebiyatının Numune ve Tarihi (1885)

Hikaye ve Temaşa (1889)

Yunan Edebiyatı (1912)

Latin Edebiyatı (1912)

Alman Tarihi Edebiyatı (1912)

Fransız Tarihi Edebiyatı (1912)

Sanata Dair (1938-1955)

OYUN:

Kabus (1959)
 
Üst Alt