S
Serçe

Takvimler 1984’ü gösterdiğinde nefesler tutulmuş tüm seyirciler olimpiyat judo finalini izliyordu. Amerika’nın Kaliforniya eyaletine bağlı Los Angeles şehrinde düzenlenen 23. Yaz Olimpiyat Oyunlarında Müslüman judocu ile Japon rakibi mindere çıkmış ve geriye sadece şampiyonun belli olması kalmıştı. Ancak o gün orada öyle şeyler olacaktı ki, binlerce insan İslamı seçecek ve Müslüman olacaktı. İşte o ilginç anlar.
Minderde Mısırlı Judocu Muhammed Ali Raşvan ve rakibi Japon Yaşuhiro Yamashita var. Maç, 95 kilo üstü erkekler judo kategorisinin final maçı. İkisi de kariyeri madalya ve şampiyonluklarla dolu usta iki sporcuydu. Kariyerlerine bir olimpiyat şampiyonluğu ve bir altın madalya daha eklemek için finale kadar tüm rakiplerini bir bir devirip gelmişlerdi.
Turnuvada müsabakalar sırasında Yamashita'nın sağ kasları yırtılmış ve final karşılaşmasına sakat olarak çıkmak zorunda kalmış. Yamashita sol ayağıyla yürüyor, sağ ayağını ise peşinden sürüklüyormuş. Maç sırasında ise Muhammed Ali'nin antrenörü kenardan sürekli olarak 'Sağ bacağına oyna!', 'Sağ bacağına vur!' diye bağırıyormuş. Aslında Muhammed Ali'nin rakibinin sağ ayağına bir defa vurması yetecekmiş. Fakat o bunu yapmamış ve yenilmiş. Gümüş madalya ile yetinmek zorunda kalmış.
Maçtan sonra etrafını saran bütün gazetecilerin sorusu aynıymış: 'Niçin?', 'Neden yapmadın?' Muhammed Ali Raşvan'ın bütün bu meraklı sorulara cevabı ise gayet sade ve basitmiş : 'Benim dinim insana, yaralıya, hele de yaralı yerinden vurmayı yasaklıyor. Eğer o durumdayken bir de ben oradan yüklenip oraya vursaydım, sakat da kalabilirdi. Madalya için bunu ona yapamazdım.'
Muhammed'in bu tavrı ise ayakta alkışlanmış ve Uluslararası Fairplay Komitesi 1984 Fairplay Ödülü'ne layık görülmüş. Daha sonra gittiği Japonya'da da onu, bütün ülkenin onur konuğu olarak, bir kral gibi karşılamışlar.
İşte Muhammed'in bu davranışı, inancı için, tüm dünyanın gözü üzerinde olan bir final müsabakasını dahi kaybetmeyi göze aldıran bu inanç insanların ilgisini çekmiş. Ardından ise insanlar Muhammed'in inancı olan İslam'ı merak edip araştırmaya başlamış. O sene binlerce kişinin onun bu tavrından etkilenmesi nedeniyle İslam'ı inceleyip Müslüman olduğu kayıtlara geçmiş.
Muhammed kimseye 'Müslüman olun' dememiş, Müslüman olmaları için artı çaba da sarfetmemiş, sadece Müslüman gibi davranmış ve bu binlerce insanın müslüman olmasına yetmiş.
Bu olaydan sonra akıllara Hz. Muhammed'in 'Müslüman kime denir?' sorusuna verdiği cevap geliyor. Hz. Muhammed bu soruya gayet kısa ve öz bir şekilde 'Güzel ahlaklı olana denir' demiş. Hemen ardından gelen 'peki güzel ahlaklı olmak ne demektir?' sorusuna cevabı ise ders niteliğindedir : 'İşlediği her amelinden kimseye bir zarar olmayan, olsa olsa yarar sağlayan insandır.' Hz. Muhammed'in bu cevabından yola çıkarak diyebiliriz ki; Müslüman hayırlı kimsedir.
Minderde Mısırlı Judocu Muhammed Ali Raşvan ve rakibi Japon Yaşuhiro Yamashita var. Maç, 95 kilo üstü erkekler judo kategorisinin final maçı. İkisi de kariyeri madalya ve şampiyonluklarla dolu usta iki sporcuydu. Kariyerlerine bir olimpiyat şampiyonluğu ve bir altın madalya daha eklemek için finale kadar tüm rakiplerini bir bir devirip gelmişlerdi.
Turnuvada müsabakalar sırasında Yamashita'nın sağ kasları yırtılmış ve final karşılaşmasına sakat olarak çıkmak zorunda kalmış. Yamashita sol ayağıyla yürüyor, sağ ayağını ise peşinden sürüklüyormuş. Maç sırasında ise Muhammed Ali'nin antrenörü kenardan sürekli olarak 'Sağ bacağına oyna!', 'Sağ bacağına vur!' diye bağırıyormuş. Aslında Muhammed Ali'nin rakibinin sağ ayağına bir defa vurması yetecekmiş. Fakat o bunu yapmamış ve yenilmiş. Gümüş madalya ile yetinmek zorunda kalmış.
Maçtan sonra etrafını saran bütün gazetecilerin sorusu aynıymış: 'Niçin?', 'Neden yapmadın?' Muhammed Ali Raşvan'ın bütün bu meraklı sorulara cevabı ise gayet sade ve basitmiş : 'Benim dinim insana, yaralıya, hele de yaralı yerinden vurmayı yasaklıyor. Eğer o durumdayken bir de ben oradan yüklenip oraya vursaydım, sakat da kalabilirdi. Madalya için bunu ona yapamazdım.'

Muhammed'in bu tavrı ise ayakta alkışlanmış ve Uluslararası Fairplay Komitesi 1984 Fairplay Ödülü'ne layık görülmüş. Daha sonra gittiği Japonya'da da onu, bütün ülkenin onur konuğu olarak, bir kral gibi karşılamışlar.
İşte Muhammed'in bu davranışı, inancı için, tüm dünyanın gözü üzerinde olan bir final müsabakasını dahi kaybetmeyi göze aldıran bu inanç insanların ilgisini çekmiş. Ardından ise insanlar Muhammed'in inancı olan İslam'ı merak edip araştırmaya başlamış. O sene binlerce kişinin onun bu tavrından etkilenmesi nedeniyle İslam'ı inceleyip Müslüman olduğu kayıtlara geçmiş.
Muhammed kimseye 'Müslüman olun' dememiş, Müslüman olmaları için artı çaba da sarfetmemiş, sadece Müslüman gibi davranmış ve bu binlerce insanın müslüman olmasına yetmiş.
Bu olaydan sonra akıllara Hz. Muhammed'in 'Müslüman kime denir?' sorusuna verdiği cevap geliyor. Hz. Muhammed bu soruya gayet kısa ve öz bir şekilde 'Güzel ahlaklı olana denir' demiş. Hemen ardından gelen 'peki güzel ahlaklı olmak ne demektir?' sorusuna cevabı ise ders niteliğindedir : 'İşlediği her amelinden kimseye bir zarar olmayan, olsa olsa yarar sağlayan insandır.' Hz. Muhammed'in bu cevabından yola çıkarak diyebiliriz ki; Müslüman hayırlı kimsedir.