Chen

🇵🇸
Forum Sorumlusu
Katılım
9 Ocak 2020
Mesajlar
44,379
Çözümler
4
Tepki puanı
12,953
Puanları
113
Konum
.
Cinsiyet
Kadın
Bir asırdan uzun bir süre önce edebiyat dünyası gerçek bir dostluğa şahit oldu. Dönemin büyük isimlerinden Puşkin, kendi içindeki korkularla yaşayan ve bu korkuları yazılarına yansıtan birini gördü. Kuvvetli kalemine rağmen yazdıklarından emin olamayan hatta onları yakmaya çekinmeyen bu yazara destek olmaya karar verdi. Onun yazarlar toplantısına katılımını sağladı, bu toplantı Palto’nun yazılışına vesile olacaktı. Ölü Canlar’ın konusunu da ona Puşkin verdi, ne yazık ki eserin tamamlandığını göremeden dünyadan ayrıldı. Yine de aralarında ki dostluğun büyüklüğüne dayanarak Gogol, eser henüz taslak halindeyken Puşkin’e okumuştur diye tahmin ediyorum. Onlar öyle büyük bir dostluğa sahipti ki Gogol, bir eseri yazmadan önce Puşkin’e gönderir ve şöyle derdi: “Beğenmediğiniz yerin üstünü çizin.” İşaretleyin ya da belirleyin değil, çizin.
Gogol, Puşkin’e ve onun görüşlerine bu kadar saygı duyuyor, onu böylesine önemsiyordu.
Artık biliyoruz ki Puşkin’i anlamadan, onu görmeden Gogol’ü anlayamayız. Puşkin, realizmin kapısını hafifçe aralasa da o romantik bir yazardır. Ayrıca soylu bir ailenin batı geleneğiyle büyümüş oğludur, Rusya’yı dadısının masallarından tozpembe öğrenir. O yüzden Rusya’ya romantik ve tatlı bakışla yaklaşır. Gogol ise bir yanı sert Kazak geleneğine bağlı, diğer yanı hem ruhsal acı çeken hem de sosyal eşitsizliğe orta sınıfta şahit olmuş biridir. Onun hicvi Puşkin’in aksine yaşanmış bir dildir. O yüzden Puşkin’in karla kaplı masal diyarı olarak gördüğü Rusya’da Gogol eşitsizlik, açlık ve acı görür; üç öğün lahana çorbası pişirmekten içine lahana konusunun sindiği sokakları, kendine palto bile alamayan memurları, kan emici feodal beyleri görür. Gogol’ü büyük yapan Puşkin’in desteğidir ama realist yazarlara ön ayak olup Rus edebiyatının altın çağını yaşamasına vesile olan kişi Gogol’dür. Puşkin hafifçe araladığı o kapıyı Gogol ardına kadar açmasaydı, Akakiyeviç o paltoyu giymeseydi, Dostoyevski, Gogol’ün paltosundan çıkamayacaktı. Dostoyevski’nin sözleriyle tekrar etmek gerekirse “Hepimiz Gogol’ün paltosından çıktık.”

Biz de üstüne ekleyelim, Gogol de Puşkin’in paltosundan çıktı. Peki ama nasıl?
Byelkin Öyküleri’nde Puşkin ne anlatmıştı hatırlayalım: Feodal beyin yakışıklı oğlu kasabaya gelir ve alt sınıftan bir kıza aşık olur. Gencin babası ise oğlunu uzun zamandır kavga ettiği beyin kızıyla evlendirmek ister.

Kahramanımız bir bakar ki evleneceği kız başından beri sevdiği kişiymiş, şımarık sevgilisi Rusya’nın masal gibi büyülü dertsizliği içinde sıkılıp sevgilisine oyun oynamış.


Puşkin’in Yüzbaşı’nın Kızı eseriyle Rus edebiyatının (bana göre) en büyük eseri olan Savaş ve Barış’ı etkilediğini bir süreliğine unutalım. Çünkü onda da Gogol’ün açtığı realist yolun etkileri fazladır. Puşkin’in konu seçiminin Gogol’e ne kadar uzak olduğunu yukardaki eseriyle görüyoruz. Onlar birbirine bu kadar uzakken nasıl oldu da Puşkin, Gogol’e ön ayak oldu?
Ruhuyla… Puşkin iki eser önerisi vermeseydi de Gogol bu konuların benzerini düşünebilirdi ama yazamazdı.


Mevlâna için Şems neyse Gogol için Puşkin oydu. Puşkin, Gogol’ün ruhuydu. Hayat boyu acı çeken korkan ama yetenekli hem de çok yetenekli Gogol, Puşkin olmasaydı yazamazdı.
Puşkin, garip bir insandı. Çok ama çok vicdanıydı, tıpkı Gogol gibi. Rus ordusuyla Erzurum’a geldiğinde yerde yatan Türk askerine üzülür, onu betimlerken okurun içini sızlatırdı.

Puşkin için yerde yatan o kişi düşman değil, insandı. Öte yandan garip bir inadı vardı. Daha otuz sekiz yaşında, büyük bir edebiyatçıyken bile bile ölüme gidecek ve düelloda ölecek kadar inatçı ve garip… Onu kaybettiğinde Gogol yirmi sekizindeydi, zaten acıya meyilli ruhu o gidince daha da yalnızlaştı. Birkaç ay Almanya’ya gitti, kalemi sertleşti. Tatlı üslubun yerini giderek sertleşen hiciv aldı. Günlüklerinde görüyoruz ki bazı günler yataktan çıkmak dahi istemiyordu. Puşkinsiz Gogol iyi değildi. Dine yöneldi, Kudüs’ü ziyaret etti, iyi olduğunu düşünmeye başladı. O, Rusya’yı eleştirdikçe Rusya da onu eleştiriyordu. Sanki herkes bir olmuş onun üstüne geliyordu, üstelik artık Puşkin de yoktu. Ölü Canlar’ın ilk cildini yazdı, kendini kötü hissettiği anlar git gide sıklaşıyordu. İkinci cildi yazdığı gibi yaktı. Bir yanda Puşkin’den başka kimsenin anlamadığı ve anlamadığı için de çare bulamadığı depresyonu, diğer yanda eleştiriler…

Dine yaklaştı demiştik ya evet epey yaklaşmıştı. Din adamları içinde şeytani bir şeylerin olduğunu düşündüler, e Rus dini Pagansız olmaz kendi de bunu biliyordu. Hatta bununla ilgili bir eser de yazmıştı: Viy.

Tıpkı Viy’deki gibi bir cadının ya da şeytani varlığın bedenini terk etmesi için ikonanın karşısına oturup günlerce bekleyecekti. Uyuşan bedenine, yemek ve tuvalet ihtiyaçlarına rağmen oturup beklemek…

Zaten ağır bir psikolojik rahatsızlık yaşayan birini böylesine bekletmek tam da Gogol’ün eserlerine layık bir olay. Evet, o ikonanın karşısında uzun süre oturdu ve kırk üç yaşında uzun süreli açlığa bağlı olarak yaşamını yitirdi.

Yaşamının son on beş senesi Puşkinsiz Gogol'ün ne demek olduğunu bize gösterdi. Hadi çocukça bir tümevarım yapalım. Puşkin, Gogol’e hiçbir zaman yardım etmeseydi ne olurdu? Gogol, realizm kapısını açmasaydı bu kapıyı Dostoyevski, Tolstoy ya da Çehov hangisi zorlardı? Kestirmesi güç bir soru ama dedim ya biraz çocukça davranalım ve kesin bir kanıyla hiçbiri diyelim.

Gogol’ün o kapıyı açmasını yani Rus edebiyatının altın çağını yaşamasını iki yazar arasındaki dostluğa bağlayalım ki realizmi böylesine överken Puşkin’in romantikliğine de ayıp olmasın.

Ruh eşi işte böyle bir kavram dostlar. Bu kavram yalnız aşka ait sanılsa da hayatın her yerinde gerekli. Çünkü ruhumuz da hayatın her yerinde bizimle olmalı. Ne çok uzattım ruh da ruh diye ama işte insanın ruhundan anlayana denk gelmesi bir edebiyata çığır bile açtırabiliyor. Hepimizin Puşkin’ini bulması ve birilerine Puşkin olması dileğiyle….
 
Üst Alt