Chen

🇵🇸
Forum Sorumlusu
Katılım
9 Ocak 2020
Mesajlar
44,520
Çözümler
4
Tepki puanı
13,009
Puanları
113
Konum
.
Cinsiyet
Kadın
Muğla ağzı taşıdığı özellikler açsından Türkmenler, Nogaylar, Azeriler ve Tatarlar olmak üzere dört ayrı topluluğun fonetiğine bağlıdır. Muğla ağzındaki bu zenginlik türkülere de yansımıştır. Muğla halkı sevgisini, özlemini, acısını, nefretini, kısacası tüm duygularını türkülerinde dile getirmiştir.


Muğla türkülerinde işlenen ana temanın çoğunlukla ölüm olduğu söylenebilir. Muğla’nın en meşhur türküleri arasında yer alan Kerimoğlu türküsünün yakılmasına acı bir kayıp neden olmuştur.




Türkünün hikayesi

Pisi`de küçük bir evde, bir anne ve iki oğlu kendi hallerinde yaşarmış. Babalarını küçük yaşta kaybetmenin ezikliğini, annelerinin dul olmasının getirdiği sorunları, tütüncülük denilen o en meşekkatli ziraatçilik türünü, yokluğu ve çevre baskısını en derinden yaşarlarmış. Anne Hatice oğulları büyüdükçe onlara söz geçiremez olmuş, ne yapacağını şaşırmış. Ağabey Kerimoğlu Hüseyin (ölmüş babasının adı Kerim`miş) arasıra güzlü tütün alım satımı yaparmış.

Osmanlı Devleti`nin son dönemlerinde devletin dış borçları nedeniyle Avrupa devletleri tütün üretiminden elde edilecek vergi gelirlerini müsadere altına almışlar, Tütün Rejisi denilen bu sistemde Reji bir yandan ülke kaynaklarının bu şekilde gaspını sağlarken, bir yandan da tekel konumlu alıcı sıfatıyla tütün üreticisini ezermiş. Reji`den başka yere tütün satmak yasakmış. Reji istediği fiyatı verir, ödemeyi de istediği zaman yaparmış.


Arkasında devletin yabancı ülkelerle akdettiği anlaşmalar olunca da, hükmü ve varlığı kanun koruması altında, kolluk kuvvetleri de emrindeymiş. Reji`ye birazcık karşı gelen, Reji aleyhinde birazcık konuşan, dayağı yer otururmuş. Ağabey Hüseyin en çok karşı gelenlerden ve en çok konuşanlardan olduğundan devamlı hapis yatar dururmuş. Böyle bir ortamda halkın tek gelir kaynağı kaçakçılıkmış. Kaçakçılık denilen de kendi tütününü kendi istediğine satmakmış.

1889`da gösterirken küçük kardeş Eyüp (Kerimoğlu)`da 17 yaşlarına gelmiş. O da delikanlılığın verdiği ateşle bu düzene ve sisteme isyan edenlerdenmiş. Ağabeyi Hüseyin hapse girdikçe Eyüp de hiddetlenir, daha da isyankar olurmuş.

Günlerden bir gün, Pisi`ye yakın bir köyde arkadaşları ile düğüne gitmişler. İlerleyen saatlerde Kerimoğlu Eyüp arkadaşları ile zeybek oyununa kalkmışlar. Bunun üzerine Muğlalı zenginlerin Pisi ovasındaki arazilerinin kahyalığını yaptığı için Pisi muhtarı olan İzzet Ağa gençlere; “Utanmadınız mı bunca büyüklerin önünde oyuna kalkmaya. Ne zaman adet oldu büyüklerden izin almadan oyuna kalkmak” demiş ve küfürle devam etmiş. Zira büyüğünden izin almadan zeybek oynamaya kalkmak hakaret sayılırmış.


Muhtarın karşı hakaretleri üzerine taraflar arasında tartışma çıkmış. Kerimoğlu Eyüp tartışma esnasında belinden çıkardığı bindirme tabancası ile muhtarı öldürmek için ateş etmiş. Ancak muhtar aniden kendini yana atınca sadece kolundan yaralanmış. Düğün yerinde bulunan muhtarın adamları Eyüp`e vurmaya başlamışlar ve onu çok fena hırpalamışlar. Bir ara bir fırsat bulan Eyüp ellerinden kurtulmuş ve evine sığınmış.


Çok geçmeden kolluk kuveetleri Eyüp`ün evini kuşatmış ve Eyüp dağlara doğru kaçarken çıkan çatışmada Eyüp`ün silahından çıkan bir mermi ile bir zaptiye ölmüş. Kerimoğlu Eyüp hiç yoktan bir katil olmuş. Zaptiyeler uzun süre dağda Eyüp`ün izini sürmüşler ama bulamamışlar. 19 yaşındaki bu zeki ve çevik genci ele geçiremezler. Ve nihayet Milas `ta kaçakçı yakalamakla ünlenmiş “Kör Arap” lakaplı İsmail Çavuş`a haber salarlar.

Kör Arap, daha öncae girdiği bir çatışmada gözünün birini kaybettiğinden ve çok esmer tenli olması sebebi ile bu lakap ile anılırmış. Çok acımasız ve çok keskin nişancıymış.

İşinde uzman olan Kör Arap işe istihbarat edinerek başlamış ve Kerimoğlu Eyüp`ün Çakallar denilen bir mezrada, İbişoğlu İbrahim `in çoban kulubesinde kaldığını tesbit etmiş.

1901`in çok güzel bir bahar günüymüş. Öğledensonra dört sularında, pırıl pırıl güneşli bir hava, çamların arasında dolaşan hafif bir meltem, Eyüp`ü tedbirsiz kılmış olacak ki, geceleri dağlarda kaçak dolaşıp, gündüz olunca vardığı İbişoğlu`nun kulübesinde çok derin bir uykuya yatmış.


Pencere ve kapının açıldığını farketmemiş. Uyuyan insanı yılan sokmazmış ama yılanın yapmadığını Kör Arap yapmış o sokmuş. Mışıl, mışıl uyuyan Eyüp`e hiç acımadan ve uyandırmadan, canına kıyıvermiş.

Eyüp`ün ölümünden sonra annesi Hatice kahrına fazla dayanamamış, o da çok geçmeden ölmüş. Ağabey Hüseyin önce Yerkesik`e yerleşmiş, çok geçmeden orayı da terk etmiş, nereye gittiğini hiç bilen olmamış.

Ama gün gelecek “Reji” de tarihe karışacaktı. Daha da önemlisi, Eyüp, yöre insanları için kaderine razı olmamanın, her ne olursa olsun direnmenin sembolü oldu. Pisi`nin ve Yerkesik`in de bir kahramanı vardı artık: 19 yaşında, mükafat için kalleşçe vurulan “Kerimoğlu Eyüp”. Halk, kendi kahramanı için, Reji`nin ayakçısı Kör Arap`ı inceden tiye alan türküsünü yakmıştı bile.



Sözleri


Haydülen de ülen de, Karadağların sandalı da, sandalı. Al ganlara boyanmış, Kerimoğlunun her yanı da her yanı.

Öf aman da aman da Şu dağlarda keklik kalmadı. Oyna len de kör Arabım sen oyna, Senden başka yiğit (!) kalmadı.

öf ülen de aman da yerkesikle şu pisinin arası nerelerde bozulmuş kerimoğluylan körarabın arası



Öf aman da aman da
Karadağların sandalı da sandalı
Öf aman da aman da
Karadağların sandalı da sandal
Vurulmuş da kanıyor
Kerimoğlu’nun her yanı da her yan
Vurulmuş da kanıyor
Kerimoğlu’nun her yanı da her yanı

Hadi ülen de hadi ülen de
Şu dağlarda geyik kalmadı
Hadi ülen de hadi ülen de
Şu dağlarda geyik kalmadı
Oynülen de kör arabım sen oyna
Şu dağlarda geyik kalmadı
Oynülen de kör arabım sen oyna
Şu dağlarda geyik kalmadı
 
Üst Alt