Bizden bir dünya yazarı: Necip Mahfuz

kırmızıankakuşu

Bronz Üye
Katılım
6 Nis 2020
Mesajlar
296
Tepki puanı
36
Puanları
28
Cinsiyet
Erkek
Nobelli yazar Necip Mahfuz, Türkçeye en çok çevrilen Arap edebiyatçı olmasının yanı sıra okurların çağdaş Arap edebiyatına dikkatinin çekilmesini de sağlayan bir isim. Ne kadar yerel, Mısır’a has öyküler, romanlar yazıyor gibi görünse de ele aldığı sorunlar insanlığın temel meseleleri olduğu için eserleri evrenselleşiyor ve her zaman her dilde okunacak bir nitelik kazanıyor.
Necip Mahfuz’u bütün dünya gibi biz de 1988 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığında tanıdık. Çünkü Arap dünyasında çok tanınmış bir yazar olmasına rağmen ödüle dek Batı dillerine çok az eseri çevrilmişti. Oysa ilk eseri 1938’de yayımlanmış. 11 Aralık 1911 doğumlu yazar, Nobel’i kazandığı 77 yaşına gelene kadar çok verimli bir yazarlık yaşamı geçirmiş. 34 roman, 350’den fazla kısa öykü, düzinelerce film senaryosu, beş tiyatro oyunu ve Mısır gazeteleri için yüzlerce köşe yazısı yayımlanmış yaşarken. Necip Mahfuz’u geç tanıdık ama çok sevdik. Roman ve öykülerinin neredeyse tamamı hızla Türkçeye çevrildi. Çok okundu.
Arap dünyasına çok yakın olmamıza rağmen aradaki dil engeli, yetkin çevirmen azlığı, en önemlisi yüzümüzün Batı’ya dönük olması nedeniyle Arap edebiyatını, özellikle çağdaş Arap yazarlarını pek bilmeyiz. Necip Mahfuz, Türkçeye en çok çevrilen Arap yazarı olmasının yanı sıra okurların çağdaş Arap edebiyatına dikkatinin çekilmesini de sağlayan bir yazar. Sanıyorum o nedenle “Nobel Edebiyat Ödülü Necip Mahfuz’un kişiliğinde tüm Arap edebiyatına verildi” diye düşünülüyor. Tüm dünyada olduğu gibi bizde de çağdaş Arap edebiyatı onun sayesinde gündeme geldi, birçok eser çevrildi.
Necip Mahfuz, Arap edebiyatının varoluşçuluk temalarını araştıran ilk çağdaş yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Kahramanlarını iyi ve kötü yanlarıyla oldukları gibi anlatması, onların toplum içindeki halleri kadar bireyselliklerini de önemsemesi bu tanımın nedeni olabilir. Toplumsal olayların, özellikle değişimin bireyin üzerindeki psikolojik etkisini önemsiyor. Necip Mahfuz modern bir yazar ve edebiyat anlayışı esas olarak gerçekçi. Siyasal olarak da toplumcu bir bakışı var. Gördüğü gerçekleri hiç sakınmadan eserlerine yansıtıyor. Tabu tanımıyor. Bu tavrı da eserlerinin sahici ve inandırıcı olmasını sağlıyor. Bu nedenle de başı derde girmiş, bazı eserleri yasaklanmış, yıllarca Arap ülkelerinde kitaplaşamamış.
Başarısının sırrının “akılcılık ve Batı’yla verimli iletişim kurmak” olduğu yorumu doğru görünüyor. Necip Mahfuz kendi toplumuna gerçekçi bir anlayışla bakmış ve eserlerini Batı’nın roman ve öykü anlayışıyla yazmış. Etkileyici bir bileşim yaratmış.
Kendi dilinin, Arapçanın geleneksel edebiyat anlayışından da tamamen kopmuyor, aksine özellikle son eserlerinde onlarla güçlü bağlar da kuruyor. Onun eserlerinde masalsı bir hava, söylenceye yakınlık da vardır ama bu nitelikler ağır basmaz; aksine kısa cümlelerle, rahat bir anlatımla adeta bir sohbet havasında konularını anlatır.

Roman ve hikâyelerinde mekân hep Kahire’dir, Kahire’nin çok iyi bildiği, doğup büyüdüğü mahalleleri, sokaklarıdır. Kahire’nin yoksul bir semtindeki bir sokakta yaşanan olayları konu alan ‘Midak Sokağı’ sanıyorum en çok okunan romanı. Mısır toplumunun bir yansıması olarak tanıtılan bu roman Türk okur için İstanbul’un bir kenar mahallesinden farksızdır. Çok yakın ve bildik gelecek olaylar anlatır Necip Mahfuz. Anlattıkları bize bir Orhan Kemal romanı kadar yakındır. ‘Midak Sokağı’ndaki genç berber Abbas’la sokağın kavgacı güzeli Hamide’nin aşkları ‘Vesikalı Yârim’ kadar tanıdıktır. Doğulu bir toplumun Batı’nın değerleriyle imtihanı, değişime tavrı, direnmesi ya da kapılması ortak sorunlarımız.
Bana asıl ilginç gelen, Doğu Akdenizli bir millet olarak bizim kolayca benimsediğimiz bu öykülerin ve kahramanlarının aynı şekilde Batılı okuru da cezbetmesi. Nobel Edebiyat Ödülü gerekçesinde Necip Mahfuz’un Mısırlı ailelerin durumu ve uğradıkları değişimi bir ailenin üç kuşağı üzerinden ele aldığı ‘Cebelavi Sokağı’nın Çocukları’ gibi romanları anılmış, Mahfuz’un Kahire tasvirleri Dickens’ın Londra tasvirleriyle karşılaştırılıp beğenilmiş.
Necip Mahfuz’un edebiyatı iki dönemde ele alınıyor. İlk dönemi toplumcu gerçekçi anlayışla yazdığı romanlar oluşturuyor. 23 Temmuz 1952 devriminin ardından bir süre edebiyattan uzak kaldıktan sonra yayımladığı romanları ise eleştirmenlerin ‘felsefi gerçekçilik’ diye adlandırdığı ustalık dönemi. Sembolik göndermelerle başta din olmak üzere insanlığın tabulaşmış sorunlarını kendine has üslubuna felsefi derinlik katarak tartışmış.
Necip Mahfuz, Kahire’nin sokaklarını, ailelerinin kuşaklar boyu süren öykülerini tatlı ve acı yanlarıyla sıcak, samimi bir dille anlatıyor. Anlatımında dramatik unsurlar kadar mizah da kendine yer buluyor. Ne kadar yerel, Mısır’a, Kahire’ye has öyküler, romanlar yazıyor gibi görünse de ele aldığı sorunlar insanlığın temel meseleleri olduğu için eserleri evrenselleşiyor ve her zaman her dilde okunacak bir nitelik kazanıyor. Zaten büyük bir yazar olup büyük eserler yazmanın sırrı da bu, yerelden evrensele ulaşan eserler yazmak.
 
Üst Alt