- Katılım
- 17 Tem 2023
- Mesajlar
- 15,224
- Çözümler
- 1
- Tepki puanı
- 4,351
- Puanları
- 113
- Konum
- ab inferno
- Cinsiyet
- Kadın
Sevgili okurlarım günümüzde Türkiye tam bir siyasi kargaşa altında. Tuhaf işler oluyor, olanları aklımız almıyor ve insanın üzerine bıkkınlık çöküyor.
Bugün hiç değilse kendi gündemimi değiştirmeye karar verdim ve yıldönümü gelmişken size yakın geçmişten bir olaylar dizisini anımsatmak istedim.
Bugün o yüz kızartıcı olayların 70. yıldönümü.
Günlerden 6 Eylül 1955... İktidarda Demokrat Parti var.
Memleketin ekonomik durumu bozulmuş ama çare bulunamıyor. Kıbrıs sorunu nedeniyle Yunanistan’la aramız açık. Sinirler gergin.
İstanbul’da yayınlanan İstanbul Ekspres isimli sıradan bir gazete var. Bu gazete o gün manşet atıyor:
“Yunanlılar Selanik’te Atatürk’ün evini bombaladı. Hasar büyük!”
Gazetenin büyük etki yaratan bu manşeti, kitleleri kızıştırıyor. Birtakım acayip kılıklı adamlar ellerinde İstanbul Ekspres gazetesiyle sokakları dolaşıp halkı tahrik etmeye çalışıyor.
Ancak hükümetten herhangi bir açıklama yok!
Bu bombalama haberi acaba doğru mu yalan mı bilen yok!
Hava kararmaya başlayınca İstanbul’un cadde ve sokakları kalabalıklaşıyor. Kana kan intikam diye bağrışmalar başlıyor.
★★★
Kalabalık özellikle Rumların yaşamakta olduğu bölgelerde giderek yoğunlaşıyor. O sırada İstanbul’da 300 binden fazla Rum yaşıyor.
Sanayi, ticaret, alım satım işleri, yiyecek sektörü, pastaneler, restoranlar ve ekonomiyle ilgili her şey onların elinde.
Rumlar İstanbul’un en varlıklı şımarık kesimi.
Sokaklarda, otobüslerde, vapurlarda bağıra çağıra Rumca konuşuyorlar ve halkın sessiz tepkisi giderek artıyor.
6 Eylül 1955 günü tesadüfen İstanbul’dayım. 13 yaşındayım, birkaç günlüğüne teyzemin evinde misafirim. Sokaktan gürültüler gelmeye başladı, biz de ne oluyor diye sokağa çıktık.
Ev Cihangir semtinde Sormagir Sokakta. Olayların merkezi olan Taksim ve İstiklal Caddesine en fazla 500 metre mesafede. Sokağa çıkıp Taksim’e doğru biraz yürüyünce korkunç bir manzara ile karşılaştık.
Birtakım adamlar ellerinde sopalar, baltalar ve kazmalarla caddedeki bütün vitrin camlarını kırıyordu.
★★★
O akşam gördüklerimi hiçbir zaman unutmadım...
Yerler giysilerle, ayakkabılarla, parfüm şişeleriyle, oyuncaklar ve yiyeceklerle doluydu. Çapulcu kılıklı adamlar vitrinleri kırıyor, malları sokağa atıyor, sonra birileri onları sokaktan toplayıp götürüyordu.
Yine hiç unutmadığım bir manzara, ellerindeki kaşar peyniri tekerlerini yokuş aşağı tekerlek gibi yuvarlıyorlardı.
Bazı binalar ve bazı dükkanlar yanıyordu.
Biz korktuk ve bir süre sonra eve kaçtık.
Hükümet ertesi gün sıkıyönetim ilan etti. Yağma gecesinde ortalıkta hiç görünmeyen asker ve polis piyasaya çıktı.
Sonra öğreniyoruz ki Başbakan Adnan Menderes zaten İstanbul’da imiş. Cumhurbaşkanı Celal Bayar da gelmiş. İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etmiş.
★★★
6-7 Eylül olaylarının feci bilançosu bir süre sonra ortaya çıktı. İlk yalan o gazete manşetiydi. Selanik’te Atatürk’ün evi falan bombalanmamıştı.
Olaylar bütün İstanbul’da, özellikle Rumların yoğun olduğu Beyoğlu, Kumkapı, Yedikule, Kurtuluş, Samatya, Kadıköy, Moda, Nişantaşı semtlerinde gerçekleşmişti.
Olaylarda 73 kilise, Rum, Ermeni ve Yahudi mezarlıkları, kiliseler, azınlık okulları da ya tahrip edilmiş ya da yakılmıştı. Ama asıl hedef Rumlardı.
Aynı gece konutlar dahil azınlıklara ait 5.317 çeşitli mekâna saldırılmış, tahrip edilmiş ve yağmaya uğramıştı.
11 kişi ölmüştü.
Ama işin başka bir yönü daha vardı. İddialara göre o gece kiliselere ve azınlıkların yaşadığı konutlara yapılan saldırılarda ele geçirilen bazı papazlar sünnet edilmişti!
★★★
İstanbul’un tamamı, sonraki günlerde savaştan çıkmış gibiydi.
Yağmaya katılan o korkunç tiplerin nereden ve nasıl geldiği hiçbir zaman ortaya çıkmadı.
Hükümet bu olaylar sonrasında suçu yine “gomonislerin” üzerine attı.
Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo gibi sol görüşlü yazarlar tutuklandı.
İstanbul Ekspres isimli gazetenin manşetinde yer alan o bombalama olayının palavra olduğu ortaya çıktı.
Bu çapulculuk ve yağma olaylarını örgütleyip gerçekleştirenlerin nereden ve nasıl geldiği, onları MİT ve Emniyet’in yönlendirip yönlendirmediği de hiçbir zaman bilinmedi.
İstanbul’da yaşayan Rumlar bu olaylardan sonra korkuya kapıldı ve çoğu çareyi Yunanistan’a göç etmekte buldu. Büyük kaçış furyası aylarca, hatta yıllarca sürdü gitti.
6-7 Eylül’ün faturası çok yönlü olmuştu.
Emin Çölaşan
Bugün hiç değilse kendi gündemimi değiştirmeye karar verdim ve yıldönümü gelmişken size yakın geçmişten bir olaylar dizisini anımsatmak istedim.
Bugün o yüz kızartıcı olayların 70. yıldönümü.
Günlerden 6 Eylül 1955... İktidarda Demokrat Parti var.
Memleketin ekonomik durumu bozulmuş ama çare bulunamıyor. Kıbrıs sorunu nedeniyle Yunanistan’la aramız açık. Sinirler gergin.
İstanbul’da yayınlanan İstanbul Ekspres isimli sıradan bir gazete var. Bu gazete o gün manşet atıyor:
“Yunanlılar Selanik’te Atatürk’ün evini bombaladı. Hasar büyük!”
Gazetenin büyük etki yaratan bu manşeti, kitleleri kızıştırıyor. Birtakım acayip kılıklı adamlar ellerinde İstanbul Ekspres gazetesiyle sokakları dolaşıp halkı tahrik etmeye çalışıyor.
Ancak hükümetten herhangi bir açıklama yok!
Bu bombalama haberi acaba doğru mu yalan mı bilen yok!
Hava kararmaya başlayınca İstanbul’un cadde ve sokakları kalabalıklaşıyor. Kana kan intikam diye bağrışmalar başlıyor.
★★★
Kalabalık özellikle Rumların yaşamakta olduğu bölgelerde giderek yoğunlaşıyor. O sırada İstanbul’da 300 binden fazla Rum yaşıyor.
Sanayi, ticaret, alım satım işleri, yiyecek sektörü, pastaneler, restoranlar ve ekonomiyle ilgili her şey onların elinde.
Rumlar İstanbul’un en varlıklı şımarık kesimi.
Sokaklarda, otobüslerde, vapurlarda bağıra çağıra Rumca konuşuyorlar ve halkın sessiz tepkisi giderek artıyor.
6 Eylül 1955 günü tesadüfen İstanbul’dayım. 13 yaşındayım, birkaç günlüğüne teyzemin evinde misafirim. Sokaktan gürültüler gelmeye başladı, biz de ne oluyor diye sokağa çıktık.
Ev Cihangir semtinde Sormagir Sokakta. Olayların merkezi olan Taksim ve İstiklal Caddesine en fazla 500 metre mesafede. Sokağa çıkıp Taksim’e doğru biraz yürüyünce korkunç bir manzara ile karşılaştık.
Birtakım adamlar ellerinde sopalar, baltalar ve kazmalarla caddedeki bütün vitrin camlarını kırıyordu.
★★★
O akşam gördüklerimi hiçbir zaman unutmadım...
Yerler giysilerle, ayakkabılarla, parfüm şişeleriyle, oyuncaklar ve yiyeceklerle doluydu. Çapulcu kılıklı adamlar vitrinleri kırıyor, malları sokağa atıyor, sonra birileri onları sokaktan toplayıp götürüyordu.
Yine hiç unutmadığım bir manzara, ellerindeki kaşar peyniri tekerlerini yokuş aşağı tekerlek gibi yuvarlıyorlardı.
Bazı binalar ve bazı dükkanlar yanıyordu.
Biz korktuk ve bir süre sonra eve kaçtık.
Hükümet ertesi gün sıkıyönetim ilan etti. Yağma gecesinde ortalıkta hiç görünmeyen asker ve polis piyasaya çıktı.
Sonra öğreniyoruz ki Başbakan Adnan Menderes zaten İstanbul’da imiş. Cumhurbaşkanı Celal Bayar da gelmiş. İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etmiş.
★★★
6-7 Eylül olaylarının feci bilançosu bir süre sonra ortaya çıktı. İlk yalan o gazete manşetiydi. Selanik’te Atatürk’ün evi falan bombalanmamıştı.
Olaylar bütün İstanbul’da, özellikle Rumların yoğun olduğu Beyoğlu, Kumkapı, Yedikule, Kurtuluş, Samatya, Kadıköy, Moda, Nişantaşı semtlerinde gerçekleşmişti.
Olaylarda 73 kilise, Rum, Ermeni ve Yahudi mezarlıkları, kiliseler, azınlık okulları da ya tahrip edilmiş ya da yakılmıştı. Ama asıl hedef Rumlardı.
Aynı gece konutlar dahil azınlıklara ait 5.317 çeşitli mekâna saldırılmış, tahrip edilmiş ve yağmaya uğramıştı.
11 kişi ölmüştü.
Ama işin başka bir yönü daha vardı. İddialara göre o gece kiliselere ve azınlıkların yaşadığı konutlara yapılan saldırılarda ele geçirilen bazı papazlar sünnet edilmişti!
★★★
İstanbul’un tamamı, sonraki günlerde savaştan çıkmış gibiydi.
Yağmaya katılan o korkunç tiplerin nereden ve nasıl geldiği hiçbir zaman ortaya çıkmadı.
Hükümet bu olaylar sonrasında suçu yine “gomonislerin” üzerine attı.
Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo gibi sol görüşlü yazarlar tutuklandı.
İstanbul Ekspres isimli gazetenin manşetinde yer alan o bombalama olayının palavra olduğu ortaya çıktı.
Bu çapulculuk ve yağma olaylarını örgütleyip gerçekleştirenlerin nereden ve nasıl geldiği, onları MİT ve Emniyet’in yönlendirip yönlendirmediği de hiçbir zaman bilinmedi.
İstanbul’da yaşayan Rumlar bu olaylardan sonra korkuya kapıldı ve çoğu çareyi Yunanistan’a göç etmekte buldu. Büyük kaçış furyası aylarca, hatta yıllarca sürdü gitti.
6-7 Eylül’ün faturası çok yönlü olmuştu.
Emin Çölaşan