Lâl

De-Niro

Bronz Üye
Katılım
25 Nis 2023
Mesajlar
727
Tepki puanı
389
Puanları
63
Konum
Bâbil
Cinsiyet
Erkek
Akşamüstü kızıllıklarında kaldırımlardan topluyorum rüzgarlara savurduğun saçlarının yağmur kokusunu ve aşk bir müddet sonra gece yarısı çığlığıyla lâlliğime düşen çığırtkan bir ölüm oluveriyor dudaklarımda.Bu yüzden senin sevdana hep “sus” kalıyor dilim ve bu yüzden kalemini kırdım ellerimin.Yazık ki sana sadece o hiç duyuramayacağım gözlerimin sonbahara bulanmış hüzün buğusuyla sesleneceğim.

Anlatması imkansız bir sen var içimin sevdaya açılan kapı aralıklarında.Eşiklerde hep seni dileniyorum derinliği parmak uçlarına sığ kalan cümlelerimle.Tüm harfleri eklesem birbirine ve bildiğim tüm sözcüklerle yoldaş olsam türkü türkü nefesine yine de yetmez,yetiremem seni dillendirmeye…

Okudun mu gazetelerde?Var mı haberin?
“Dostluk karşılığı satılığa çıkarılan aşklar” var büyük puntolarla yazılmış ilanlarda.Sokaklarda kaçak düş dağıtıyor bozkır kokulu,ayaz yüzlü çocuklar.Köle pazarlarında uykusuna zincir vurulmuş karanlık gözlerim “yok” satıyor “hiç” pahasına.Söyle hele hangi ıssız gece sahiplenir renkleri karaborsaya düşmüş göz bebeklerimi?Tutup çeksem ayı şavkından,yırtabilir mi “âmâ suskunluğunda mahkum” diye defterlere kayıt düşülmüş karanlığımın kapkara saifelerini?

Bilmiyorsun!
Ne zamandır durmakta penceremin pervazında suskunluğa prangalı bu ıslak şehir ve kaç gecedir karanlığına “kara”ları yaren edip gözlerine uyku düşmeyen şafak vakti ayazlarda,âmâlığına sevda sevda seni yazmakta bir lâl-ı dil.Duyabilsen,haykırabilse yüreği “sen” diye çığlıklar atan lâl-ı figan sessizliğini ve görebilsen karanlığına sakladığı;sevdaya konması yasak düşleri;o vakit sen de gözlerindeki uçurumdan suskunluğa bırakırdın bildiğin tüm sözcükleri...

Sana ne vakit aşkı dillendiren harfleri göndermeye kalksam parmaklarımın yangınından, buz tutuyor cümlelerim.Beni karantinaya alınmış kent yalnızlığına savuruyorlar.Kirpiklerimin ardında rehin tutuyorlar sen renkli bakışlarımı.Bilmiyorsun sevdam!Çoğul çoğul tekilliklere gömüyorlar yağmurlarımı.“Biz” demenin en dikenli sayfalarında süründürüyorlar “ikimizliğe” adadığım tomurcuk gül tadında sevdalı çığlıkları.Bilmiyorsun...

Tarifi yok bu yazıklanmaların hiçbir sözlükte;en az bizim kadar tanımsız kalırlar.Ah ki saçlarına süs diye hüznü takan yâr!Usta işi işkencelerde lâlliği mimlediler dilime ve karanlığı çektiler sürme niyetine gözlerimdeki bebeğe.

Bil ki utanmadım!
Dokunamadığım ellerine kıymasınlar diye çaresizlikleri sardım yaralarıma ve sustum.Oysa bilmem kaçıncı “intifada” ilan edilmişti yüreğimde ve kaçıncı kez isyan bayraklarını çekmiştim sensizliğe.Çıksaydı sesim,son nefesime kadar “SEVİYORUM SENİ” diye haykıra haykıra koşacaktım tepelerden.Olmadı!Tepelerce “sus” yığdılar üstüme.

Şimdi saçlarının yerine sensizliği doluyorum efkârına yasak sürmeleri çivilenmiş gözlerime.Dilimde Filistin yüzlü çocukların özgürlük ağıtları! Bir kurşun gibi susa susa; öylece gidiyorum sensiz ve kimliksiz bir ölüme.

Unutma!
Varırsan benden sonra el ele ölmeyi düşlediğimiz o meçhul köye,yüreklerini ellerinde taşıyan düşçü çocuklara selam söyle.Göreceksin o dem nasıl da yağacak güneş,yağmur yağmur;o hiç görmediğim karanlık gözlerine...
 
Üst Alt